SINIRLAR ÜSTÜ BİR GÖNÜL COĞRAFYASI
SALİH CANBAZ
Said Halim Paşa, sınırlar her ne kadar bölünse de önemli olanın İslam beldeleri kapsamındaki gönül coğrafyasının birlik olması olduğunu vurgulamaktadır. Nedir bu gönül coğrafyası? Gönül coğrafyası, Bir zamanlar aynı çatı altında yaşayan halkların birbirinden koparılmasına rağmen, gönül bağlarının koparılamaması demektir. Birinin canı yandığında ötekinin de yanması, biri sevindiğinde diğerinin de sevinmesi demektir.
Gönül coğrafyası böyle bir şey. Ama her şeyin ötesinde bölüne bölüne küçülmüş olan devletin diğerlerine hala öncülük edebilmesidir. Herhangi bir Balkan ülkesinde çıkabilecek olası bir savaşta ‘Çırpınırdın Karadeniz’ Türküsündeki sözlerde olduğu gibi “vefalı Türk geldi yine” naraları duyulacak, sığınılacak tek ülke Türkiye olacaktır, bu hep böyle olmuştur. Nitekim Bulgar zulmünden kaçan Bulgaristan Türkleri’nin Türkiye’deki nüfusu ortada.
Bu yüzden, bütün Balkan halkları eskiden kendilerini Osmanlı olarak adlandırdıkları gibi, şimdi de etnik kökenlerini bir tarafa bırakacak olursak kendilerini üst kimlik bakımından Türk olarak tanımlamaktadırlar. Peki bu bizim ne işimize yarayacak, en azından bunu neden dile getirdim? Öncelikle, kimliğin kategorik boyutunun yanında bir de sosyal psikolojik boyutunun olduğunu unutmamak lazım. Buradaki kategoriyi Türk veya Osmanlı şeklinde adlandırabilirsiniz hiç önemli değil, günümüz Türk devletinin adı Türkiye olduğu için o tanımı uygun gördüm. Fakat sosyal psikolojik boyuta baktığımızda, bizim kim olduğumuz yanımızdakini etkileyebileceği gibi bize yabancı olanı da etkileyecektir.
Yine Said Halim Paşa’nın, “Müslümanlığı kabul eden milletler arasında, İslâm’ın esaslarını en iyi anlayan ve en güzel şekilde tatbik eden Türkler oldu. Bu da onlara, büyük bir devlet kurarak, İslâm’a, bütün öteki müslüman milletlerden daha fazla hizmet etme imkânını verdi.” sözünde belirttiği gibi, Türk çatısı altında aynı duyguları beslemek bize çok şey kazandıracaktır. Tekrar ediyorum, buradaki Türk kelimesi etnik kökeni değil, üst-çatı kimliğini temsil eden bir kelimedir. Bilindiği gibi Srebrenica soykırımı Batı’nın Türklerden intikam alması için meydana geldi. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Batı bize karşı böyle bir tutum içerisindeyken bizim birlik duygusundan uzak hareket etmemiz epey anlamsız bir davranış olacaktır.
Bu birliğin tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için hem bizlerin Türkiye’ye, hem de Türkiye’nin bizlere desteğini sürdürmesi gerekir, tabi bu destek vasat seviyesini aşmalı. Türkiye çok şükür bizleri hiç yalnız bırakmadı, desteğini hiçbir zaman esirgemedi ancak Balkan topraklarında sürdürülen uyku kaçıran misyoner faaliyetler ne yazık ki devam etmekte, bu yüzden Türkiye artık normalin üzerinde bir çaba göstermek zorunda.
Bu konuda bizlere de büyük görevler düşmektedir. Evvela okuyup gelişmeyen halkların birlik olmaları düşünülemez, olsalar da bunu sürdürmeleri düşünülemez. Çabalarımız kendi coğrafyamızla kısıtlı kalmayıp Türkiye’nin de lehinde olmalıdır.
Osmanlı’nın zamanında gerçeklerin farkına varıp birçok yerden önce Balkanları fethettiğini biliyoruz. Küresel, jeopolitik ve stratejik açıdan önemli olan bu gerçekler günümüzde de devam etmektedir. Balkanlar barındırdığı Müslüman nüfus sayesinde Türkiye kan dökmeden, hiçbir ülkenin milli bütünlüğünü bozmadan Balkanları kontrol edebilecek güçtedir. Yeter ki yazıboyunca sıraladığım unsurlar dikkat edilsin. Aramızdaki bağ her zaman güçlü kalsın.
Bu yüzden her yerden arkadaşınız olsun, Balkanlar’dan kardeşiniz olsun!