EĞİTİMDE ÖĞRETMEN FAKTÖRÜ

EĞİTİMDE ÖĞRETMEN FAKTÖRÜ

Musa ÖNCEL
Edirne Yazma Eserler Kütüphane Müdürü

Eğitim bireylerde istendik davranış değişikliğini sağlama süreci olarak tanımlanabilir.

 

Bize Allah’ın bize emanet ettiği en değerli varlıklarımız olan çocuklarımızı kendilerine, ailesine, vatanına ve toplumuna faydalı bireyler olsunlar iyi bir meslek erbabı olsunlar diye eğitim almaları için okullara gönderiyoruz ve onları öğretmenlere teslim ediyoruz.

 

Çocuklarımız öğrenim hayatları boyunca bizden çok öğretmenleriyle vakit geçiriyorlar.

 

Evet, eğitim ailede başlar ve ömür boyu devam eder ama artık günümüzde çalışan annelerin çoğalması nedeniyle çocuklarımızın büyük bir bölümü henüz 3 yaşından itibaren üniversiteyi bitirinceye kadar zamanlarının çoğunu okullarda geçiriyorlar.

 

Amir Khan’ın “Her Çocuk Özeldir” isimli filmde en ektili repliklerden biri şöyledir; “Hayatta en büyük şans küçükken iyi bir öğretmene rastlamaktır.”. Buket Uzuner’de “Hayatta en büyük mucize iyi bir öğretmene rastlamaktır.” demiştir.

 

Öğretmenin önemi ile ilgili olarak Eflatun ise şöyle bir tespitte bulunur; “Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Eğitim demek vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir.”

 

Hepimizin de bildiği gibi öğretmen, öğrencinin eğitiminde merkezi bir figürdür. Şehzade Mehmet, Fatih olduysa ona eğitim veren öğretmenlerin çok büyük bir katkısı olduğu inkâr edilemez. Biz yine biliyoruz ki Fatih Sultan Mehmet ömrü boyunca hocası Akşemseddin’e sonsuz bir saygı ve güven duymuştur. Çünkü öğretmenlerimiz “Geçmişin öğreticisi geleceğin kurucusudur.”

 

Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v)’ in “Beşikten mezara kadar ilim talep (öğrenin) edin” düsturunu hayatımızın en önemli ilkesi yaparsak her zaman kazanan biz oluruz.

 

Hepimiz hayatımızın bir noktasında öğrenci olduk ve hepimizin çok sayıda öğretmeni oldu. Bazıları çoktan unutuldu, bazılarının ise bizim hayatımıza kattıklarını hâlâ anıyoruz.

 

İşte bu yüzden öğretmenlerimizin öğrencisinin hayatında iz bırakabilmesi ve ruhuna dokunabilmesi için öğretmen eğitimi ve öğretmen yetiştirme büyük bir önem taşır.

 

Ama iyi bir öğretmen nasıl olmalıdır sorusundan önce iyi bir öğretmen nasıl olmalıdır sorusuna cevap aranmalıdır diye düşünüyorum.

 

İyi bir öğretmenin görevi sadece bilgi aktarmak değildir. Günümüzde bilgiye ulaşmak artık parmaklarımızın ucunda. Öğrenci bir tuşa basarak doğru-yanlış pek çok bilgiye ulaşabiliyor. İyi bir öğretmen; Öğrencisine doğru bilgiyi nereden, nasıl, niçin ulaşabileceğini öğretmesi gerekmektedir.

 

İyi bir öğretmen; yeniliklere ayak uydurabilmelidir. Özellikle eğitimde kullanılan teknolojik araç gereçleri ve dokümanları takip etmeli, yeri ve zamanında kullanmayı bilmelidir. Henüz yeni atanmış genç öğretmenlerimiz bu teknolojiyi kullanabilmekteler elbette. Fakat emekliliği yaklaşmış öğretmenlerimiz ne yazık ki bu konuda yetersiz kalmaktadırlar.

 

İyi bir öğretmen; iletişim tekniklerini doğru ve yerinde kullanabilmelidir. Empati kurabilmeli, sen dili yerine ben dilini kullanmalı, öğrencinin beden dilini anlayabilmeli ve kendisi de beden dilini doğru kullanabilmelidir. Ses tonunu iyi ayarlayabilmelidir. Davranışları ile öğrenciye örnek olmalıdır. Nasihat etmek, eleştirmek, alay etmek, isim takmak, yargılamak, akıl vermek vb. gibi iletişim engellerine takılmamalıdır. Hoşgörülü, ön yargısız ve sabırlı olmalıdır. İyi bir dinleyici olmalıdır. Problem çözme ve çatışma çözme konusunda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmalıdır.

 

İyi bir öğretmen; sınıf yönetimi konusunda başarılı olmalıdır. Sınıf içinde baskı ve otorite kurmak yerine doğru bir disiplin uygulayabilmelidir.

 

İyi bir öğretmen; ders saati dışında, teneffüslerde hatta okul dışında da bir öğretmen olduğunu unutmamalıdır. Topluma da liderlik yapabilecek birikime sahip olmalıdır

 

İyi bir öğretmen; alanında da öğreteceği ders konularına hâkim olmalı, alanındaki gelişmeleri takip etmeli, yeni projeler üretebilmelidir.

 

İyi bir öğretmen; en önemlisi de samimi ve içten olmalı, öğrencisiyle sevgi bağı kurabilmelidir. Görevini severek yapmalıdır.

 

Eğer öğretmenliği severek ve isteyerek yaptığı bir meslek olarak değil de sadece para kazanacağı bir iş olarak görüyorsa çocuklarımıza ve gençlerimize katacağı fazla bir şey yoktur. Sevgiyi küçümsememek lazım. Sevginin tek başına bile neler yapabileceğiyle ilgili sizlerle şu anekdotu paylaşmak istiyorum;

 

Amerika’da bir enstitü müdürü, Meksika’dan Amerika’ya göç eden ve şehirlerin varoş dediğimiz kenar mahallerine yerleşen çocuklar üzerinde bir araştırma yapmış. Müdür, 200 çocuk seçmiş ve yoğun bir şekilde çalışmaya başlamış. Amaç, bu kültürsüz semt çocuklarının, teknoloji ülkesi Amerika’ya entegre olup olamayacaklarını ölçmektir.

 

Çocukların IQ’leri ölçülmüş, kültürleri test edilmiş, ailelerin kültür seviyeleri araştırılmış. Uzun araştırmaların sonunda toplanan veriler değerlendirilmiş. Elde edilen sonuç, araştırmacıları yanıltmamış. Sonuç şu: Hiç şansları yok.

 

Aradan 20-25 sene gibi bir zaman geçmiş. Enstitüde araştırmayı yapan müdür emekli olmuş. Yeni müdür, enstitüyü devralmış, aldığı evrakları incelerken 200 varoş çocuğu üzerinde yapılan araştırma dosyasını da bulmuş.

 

Acaba bu varoş çocukları ne olmuştur, diye merak etmiş. Yeniden araştırmaya girişmiş. 200 çocuktan 180’ine ulaşmış. Sonuç oldukça şaşırtıcı çıkmış. 176 çocuk; doktor, mühendis, iş adamı olmuş.

 

Yeni müdür oldukça şaşırmış. Bir dizi yeni soru hazırlayıp varoş çocuklarının nasıl başarılı olduklarını öğrenme yolunu tutmuş. Başarılı iş adamı, mühendis ve doktorlar, başarılarını açıklayan birçok şey söylemişler; fakat hepsinin vurguladığı ortak bir cümle varmış. Şöyle demişler:

 

Bizim harika bir öğretmenimiz vardı.

 

Araştırma öğretmene kadar uzamış. Öğretmeni bulmuşlar. İhtiyar ve ölümünü bekleyen bir pîri fani ile karşılaşmışlar. Ona başarısının sırrını sormuşlar. Cevap son derece sade olmuş.

Öğretmen:

 

“Ben onları sevdim.” demiş.

 

Seven insan fedakâr olur ve sevdikleri için akıl almaz fedakârlıklar yapar. Bayan Christina da çok fedakâr davranmış. Çocuklara bütün kalbini ve gönlünü açmış. Elinden gelenin en iyisini yapmış. Onlara mutlaka birer hedef seçmelerini söylemiş ve bu hedefe odaklanmalarını sağlamış.

 

İlk hafta, mesela doktor olmak isteyenlere: “Doktor nasıl olunur?” konulu bir ödev vermiş ve araştırma yapmalarını istemiş.

 

İkinci hafta: “Doktor olmak için nasıl çalışma yapmak gerekir?” konulu kompozisyon yazınız demiş.

 

Üçüncü hafta: “Doktorlar nasıl çalışır?” konulu bir çalışma yaptırmış.

 

Dördüncü hafta: “Doktor neler bilmeli? Hangi kaynakları okumalı?” şeklinde ödev vermiş.

 

Beşinci hafta: “Bir doktorla tanış ve konuş. Nasıl doktor olmuş, öğren.”

 

Resim dersinde doktor resmi yapmalarını istemiş. Sonraki resim dersinde doktorun çalışma ortamını resmettirmiş. Hastane, hasta, serum takan hemşire vs. resimleri yaptırmış.

 

Böylece çocukların hedeflerine odaklanmasını sağlamış. Hedef belirleme ve hedefe odaklanma sonucu çocuklar başarılı olmuş.

 

Aynı çalışmayı biz de tekrarlayabiliriz. Bizim çocuklarımız da istedikleri hedefe ulaşabilir.

 

İyi bir öğretmenle ilgili daha pek çok şey söylenebilir. Görüldüğü gibi “Öğretmen Olmak” o kadar da kolay bir şey değil.

 

Mademki saydığımız niteliklerde bir öğretmen istiyoruz o zaman öğretmen adaylarına da iyi bir eğitim verilmelidir. Ülkemizde ne yazık ki öğretmen eğitimi veren 2 program var. Biri 4 yıllık eğitim fakültesi diğeri Pedagojik Formasyon Programı. Üstelik formasyon derslerinin bir kısmı da online verilmekte. Eğitim fakülteleri de dâhil olmak üzere uygulamalar oldukça az, bir kısmı ise hiç uygulama yapmıyor. Staj süresi çok kısa. Uygulama okulları yok. Son zamanlarda öğretmenlerin eğitimiyle ilgili çalışmalar yapılsa da yetersiz kalınıyor ya da uygulamaya geçirilemiyor.

 

Bu konunun uzmanı olmasam da benim naçizane önerim şudur; öğretmen akademileri kurulmalı. Öğretmen olmak isteyen bireyler henüz lisede başlamalı. Eğitim sürecinde alan derslerinin ağırlığı fazla olmalı ve uygulamaya dönük olmalıdır. Lise boyunca aldıkları derslerdeki başarılarının yanında öğrencilerin kişisel özelliklerinin de öğretmenliğe uygun olup olmadığı ölçülmeli ve değerlendirilmelidir. Başarılı olan öğrenciler direk eğitim fakültelerine geçmeli, başarısız olanlar ise diğer mesleklere yönlendirilmelidir. Atandıktan sonra da eğitimler kurs ve seminerler ile devam ettirilmelidir.

 

Tabii ki böyle bir çalışmanın kısa vadede olması oldukça zor ancak bir yerden başlanmalı diye düşünüyorum. Sonuç olarak; her şeye rağmen büyük bir özveriyle görevini yapan öğretmenlerimizin görevlerinde kolaylıklar ve başarılar diliyorum.

 

 

 

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*