BAŞÇARŞI’YA VE BAŞÇARŞI’DAN BAKINCA…

Kışın geç kaldığı aylarda, yine kalabalık yine Sebijl’in başucunda güvercinler ve siz. Şehrin kalbinin attığı noktadasınız. Mis gibi kahve kokusu dağılıyor gökyüzüne, arkanızdan geçen arabaların ve tramvayın sesi çalınırken kulaklarınızda, gözlerinizin önüne seriliyor küçük balkanların gürültüsü. Az ileride de bir turist kafilesi… Bu kalabalığın içinde yer almaya hazır olup olmadığınızı sorguluyorsunuz ki, bir anda o sıcak atmosferin bir parçası haline gelmişsiniz bile. Tarihi sokaklarında derinlere indikçe iki yanınızdan akan kalabalığın bir kimliğini çıkarmaksa bir hayli zorlaşıyor. Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar o kadar iç içe yaşıyorlar ki çoğu zaman kim kimdir anlayamıyor, bilemiyorsunuz. İşte şu köşeden de bir grup Türk geçiyor. Fark ediyorsunuz ki sanki bu topraklar üzerinde Türkler’in emeği Boşnaklar’ınkinden fazla. Biz Türkler, Bosna’nın taşı toprağını daha fazla emanetimiz gibi algılıyor, daha bir sahipleniyoruz. Toprak “bizim” ama devlet Boşnaklar’ın sanki. Hoş! Dünyanın en karmaşık yönetimine sahip bir ülkede, devlet aslında kime ait o bile belli değil adeta…

 

Savaş selinin geride bıraktığı kum yani en ağır travma, insanların güven duygularının yitip gitmesi denebilir. Bu kaygı da bugün insanların topraklarını sahiplenme arzusunu yok etmiş sanki. Gençler iş bulmak için Batı Avrupa ülkelere adeta kaçarken, Bosna’da kalanlarsa ülkeye yatırım yapmaya korkar halde. Hani olur ya tekrar bir savaşa dâhil olursa ülkeleri diye.

 

Bu ülkede, bir Boşnak genci için siyasal okumak ‘kaldırım mühendisi’ olmak demek. Hal böyle olunca ülkelerini seven ama ona bağlanamayan gençler dolduruyor Saraj’ın sokaklarını. Buruk bir görüntü bu… Yıkıldığı yerden tekrar ayağa kalkmaya çalışan ülkenin yaşama tutunup bir şeyler yapma isteğine sahip gençleri. Ancak ne yazık ki bu isteklerini gerçekleştirememe durumu…

 

Bunları düşünürken Başçarşı’nın eski sokaklarına taşmış kafe önlerine varıyoruz. Ellerinde kahveleri olan iki kız üç erkek bir arkadaş grubu, yolun çaprazındaki kafede ise başka bir grup ve bir başka kafede başkaları daha…

 

Yaşanmış her şeye rağmen, Başçarşı, Boşnak/Hırvat/Sırp olarak ayırmadan arkadaşlık kurabilmenin güzel örneklerini yansıtırken, fark ediyorsunuz ki Bosna-Hersek “ırkçılık damarları” üzerine kurulan bir ülke değil. Gençler, insanları “ben ve öteki” şeklinde ayırmaktansa onlara “insan” olarak bakıyorlar. Gençler, ülkede kendi etnik gruplarının üstünlüğünden çok bir barış ortamı istiyor.  Ülkede aranan şey barış ve huzur ortamı. Hâlâ savaş ortamının izlerini barındırıp, onlarla iç içe yaşayan bu ülkede böyle bir istek çok da şaşırtıcı olmamalı sanırım…

 

SPOTLAR

 

Yaşanmış her şeye rağmen, Başçarşı, Boşnak/Hırvat/Sırp olarak ayırmadan arkadaşlık kurabilmenin güzel örneklerini yansıtırken, fark ediyorsunuz ki Bosna-Hersek “ırkçılık damarları” üzerine kurulan bir ülke değil. Gençler, insanları “ben ve öteki” şeklinde ayırmaktansa onlara “insan” olarak bakıyorlar.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*