KÜRESEL ÇAĞDA NASIL BİR GENÇLİK?

“Gençlik (!) Nereye?” konulu bir sayıda “Küresel Çağda Nasıl Bir Gençlik?” sorusuna cevap aramamak ve bunu yaparken AYBÜ SBF Öğretim Üyesi; YTB Eski Başkanı Prof. Dr. Kudret Bülbül’ün aynı isimli kitabını referans vermemek olmazdı. Bu düşünceyle adı geçen çalışmadan önemli görüp derlediğimiz bazı pasajları aşağıda aktaracağız. Bunun ötesinde, eserin mesajını tam olarak anlamak için gençlerimizin, gençlerle ilgilenenlerimizin ve kendisini genç hissedenlerimizin doğrudan eserin kendisine müracat etmelerini salık veririz.

 

*          *          *

 

  1. yüzyıl imparatorluklar çağıydı. 20. yüzyıl ideolojiler çağı. 21. yüzyıl ise küreselleşme çağı.

 

  1. yüzyıl bizim ve medeniyetimiz için adeta bir çöküş, 20. yüzyıl kayıp çağ idi. 21. yüzyıl ise bizim gibi imparatorluklar bakıyyesi toplumlar için fırsatlar çağıdır.

 

Bu yüzyılda dünya yeniden şekillenirken, ülkesini, bölgesini, dünyadaki gelişmeleri çok iyi bilen; Yeni Türkiye’nin, Ümmet’in, insanlığın sorunlarını çözmeye aday bir gençliğe ihtiyacımız var.

 

Biz, imparatorluğun değil, bir ulus devletin çocuklarıyız ve bizim kuşak kendisini bir ulus devletin sınırlarında Edirne-Artvin hattında kurguladı. Umarız gençlerimiz kendilerini öncelikle bölgesel düzeyde, mümkünse küresel düzeyde kurgularlar.

 

Göçdud-Rekabetçi Ol

 

Güvenilir (emin insan) olmak

Öğrenmeye açık olmak

Çalışkan olmak

Donanımlı olmak

Uyumlu olmak

Dirayetli olmak

Rekabetçi olmak

 

Biz göç medeniyetinin çocuklarıyız. Yukarıda GÖÇDUD-R şeklinde formüle ettiğimiz yedi temel niteliğe sahip olup da 3-5 yıl içinde kendisini iyi yetiştirip bu nitelikleri hâiz olduğunu ortaya koyanlara iş garantisi veriyorum. Bu garantiyi rahatlıkla verebilmemin nedeni, bu niteliklere sahip olduğunuzda zaten başka birine ve başka bir şeye ihtiyacınız olmayacağınızdan emin olmamdır.

 

‘Küresel çağda nasıl bir gençlik?’ sorusuna, ilk akla gelecek şekilde, en kolay verilebilecek cevap herhalde “donanımlı” gençliktir. Nitelikli bir eğitim almamış, iyi bir dil becerisi olmayanın rekabette fazla şansı olmadığı az çok herkes tarafında görülebilir. Burada önemli olan zamanlamadır. Hayatta er ya da geç herkes gerçeği görür. Ama hedefine ulaşanlar gerçeği vaktinde görenlerdir.

 

Donanımları açmak gerekirse, bunlar tekdüze değil, çok boyutlu ve her çağa uygun olup başlıcaları; akademik, kültürel, hem kendi dilini hem de en az bir yabancı dil olmak üzere dil ve sivil toplum donanımlarıdır.

 

Artık hiçbirimiz kendi mecrasında yaşamıyor. Gittikçe artan oranda farklı kimlik ve kültürlerle daha fazla iç içeyiz.

Küresel çağda ihtiyaç duyduğumuz gençlik, çatışmacı değil, diyaloğa açık ve herkesle konuşabilen bir gençliktir. Uyumlu olmak demek ilkelerinizden taviz vermeden, kendi kimliğinizi ve kişiliğinizi gizlemeden, yapmanız gerekeni gönül rahatlığı ile yaparak, çekinmeden insanlarla birlikte olabilmektir. Elbette kendi kimliğinizi ve kişiliğinizi gururla taşıyacaksınız.

 

Küresel gelişmeleri sadece gösterildiği, medyada ifade edildiği şekliyle değil, bir tarih şuuruyla değerlendirmek gerekir. Mevlana’nın pergel metaforunda anlattığı gibi, pergelin sabit ucu yere sağlam basan ayağınız yani kimliğiniz, kişiliğiniz ve âidiyetiniz; açabildiğiniz kadar açabileceğiniz diğer ayağınız ise dünya ile iletişim ve diyalog kuracağınız tarafınızdır.

 

Eski Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun da dediği gibi, “Artık bizim sadece kendi dünyası ile ilgilenen bir insan tipine ihtiyacımız yoktur. Yetiştireceğimiz insanlar; bir Hintli, bir Afrikalı, bir Batılı ile aynı kurumda çalışabilme kabiliyetine ve etiğine sahip olmalıdır. Aynı zamanda geri dönüp bir Urfa kahvesinde, bir Edirne kahvesinde oradaki insanlarla hemhâl olabilmelidir.”

 

Said Halim Paşa, iki tür aydından bahseder: “Kendini iyi tanıyan fakat Batı’yı tanımayan eski aydınlar ile kendini tanımayıp Batı’yı iyi tanıma iddiasında olan yeni aydınlar”. Paşa’ya göre her iki aydın tipi de zararlıdır. Ama kıyaslama yapmak gerekirse, kendisini tanımayıp Batı’yı tanıdığını sanan aydınlar daha zararlıdır. Onlar olsa olsa Atilla İlhan’ın deyimiyle, “Batı’nın manevî ajanlarıdır”.

 

Türkiye’nin medeniyet sınırları, siyasal sınırlarını fersah fersah aşar. Oysa pek çok ülkenin kültürel sınırları siyasal sınırlarının bittiği yerde biter. Medeniyet sınırları siyasal sınırlarını aşan bir ülke olmak, doğal olarak o ülkeye de, o ülke gençliğine de daha fazla sorumluluk yükler. Ülkenize ve size, sadece ülke coğrafyasında değil, o coğrafyayı fazlası ile aşacak şekilde anlam yüklenmektedir çünkü.

 

Türkiye’nin küresel bir ligde oynayabilmesi için küresel düzeyde kaynak kullanması gerekiyor. İnsan kaynakları da buna dâhil. Sadece yerli doğal ve insan kaynakları ile bir noktaya kadar ilerleyebiliriz. Futbol takımları gibi. Ya da geçmişte Osmanlı Devleti’nin, bugün ABD’nin yaptığı gibi.

 

Sonuç olarak gençlerimizin küresel düzeyde rekabet edebilir olmaları gerekiyor. Mesleğinde iyi olmanın yanı sıra yabancı dil, etkili iletişim becerisi, çalışkanlık, dürüstlük, âdil ve ahlaklı olma, ülkesinin değerleri ile birlikte evrensel değerlere sahip olma bu küresel rekabette taşınması gereken niteliklerden bazılarıdır.

 

SPOTLAR

 

  1. yüzyıl bizim ve medeniyetimiz için adeta bir çöküş, 20. yüzyıl kayıp çağ idi. 21. yüzyıl ise bizim gibi imparatorluklar bakıyyesi toplumlar için fırsatlar çağıdır.

 

Küresel çağda ihtiyaç duyduğumuz gençlik, çatışmacı değil, diyaloğa açık ve herkesle konuşabilen bir gençliktir. Uyumlu olmak demek ilkelerinizden taviz vermeden, kendi kimliğinizi ve kişiliğinizi gizlemeden, yapmanız gerekeni gönül rahatlığı ile yaparak, çekinmeden insanlarla birlikte olabilmektir.

 

Medeniyet sınırları siyasal sınırlarını aşan bir ülke olmak, doğal olarak o ülkeye de, o ülke gençliğine de daha fazla sorumluluk yükler. Ülkenize ve size, sadece ülke coğrafyasında değil, o coğrafyayı fazlası ile aşacak şekilde anlam yüklenmektedir çünkü.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*