Konar-göçer halk Osmanlı Devleti zamanında, “Türkmen” ve “Yörük” olarak isimlendirilmiştir. Zaman zaman birbirinin yerine kullanılan bu iki ismi birbirinden kesin çizgileriyle ayırmak güçtür. Buna rağmen Yörük adı genel hatlarıyla Rumeli ve Batı Anadolu’da, Türkmen adı ise Kızılırmak hattının doğusunda yaşayan konar-göçerleri tanımlamak için kullanılmıştır. Yörük adına ilk defa, XV. yüzyılın birinci yarısında Yazıcızade Ali’nin, Tevarih-i Ali Selçuk isimli eserinde rastlanmaktadır. Osmanlı kronikleri arasında da Oruç Bey Tarihi’nde ve Anonim Osmanlı Kroniği’nde de Yörük adına rastlanır. Bu durum Yörük isminin Osmanlılardan önce de kullanıldığını göstermektedir. Yörük adının yörü-yürü fiilinin sonuna gelen k yapım eki ile türetildiği genel olarak kabul edilmektedir. Diğer taraftan Yörük ismi her ne kadar konar-göçer gruplar için kullanılmışsa da, zamanla ifade ettiği anlamda bazı önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Batı Anadolu’da konar-göçerliği terk ederek meskûn hale gelenleri de içine alacak şekilde genişletilerek hukukî bir anlam kazanmıştır. Aynı şekilde, Balkanlarda da belli hak ve vazifelere, imtiyaz ve muafiyetlere sahip yeniçeriler, azepler ve doğancılar gibi askerî sınıf manasında kullanılmıştır. Bu bakımdan Rumeli Yörükleri kendi kanun ve nizamı olan, reayadan farklı bir sınıf halini almıştır. Bu bakımdan Anadolu’daki diğer konar-göçerlerden de ayrılır.
Osmanlıların Rumeli’yi fethetmeye başlaması, Orta Asya bozkırlarından Anadolu’ya gelen konar-göçerlerin hayatında yeni bir safha açmıştır. I. Bayezid döneminden başlamak üzere, konar-göçer halktan Rumeli’nin iskân edilmesi hususunda istifade edilmiştir. Fakat Osmanlıların asıl amacı, onlardan bölgenin iskânında istifade etmekten öte, Yörüklerin savaşçı yeteneklerinden yararlanmaktır. Konar-göçerlerin Rumeli’ye gitmekte gönülsüz oldukları, bu yüzden onlardan pek çoğunun değişik vesilelerle bölgeye sürgün edildiği bilinmektedir. I. Bayezid döneminde başlayan bu göçler uzun süre devam etmiş, Anadolu’da düzeni bozduğu düşünülen konar-göçerler, kalabalık kitleler halinde bölgeye sürülmüşlerdir. Rumeli’ye giden Yörükler bir taraftan bölgenin Türkleşmesini sağlarken, bir taraftan da bölgeye göç ettirilmelerinin aslî amacına uygun olarak, askerî sınıf içerisine dâhil edilmişlerdir. Onlar temel iktisadî faaliyetlerinin yanı sıra, Fatih’ten itibaren vergi muafiyeti karşılığında ocak adı verilen bir yapı içinde teşkilatlandırılmışlardır. Her bir ocakta biri eşkinci, üçü çatal ve yirmisi yamak olmak üzere yirmi dört hane bulunmaktadır. Eşkinci savaşa giden, çatal eşkincinin yardımcıları, yamaklar ise eşkincilerin savaş masraflarını karşılayan yani onlara harçlık veren kişilere denilmekteydi. Sefer hizmetlerinin yanı sıra top çekmek, top yuvarlağı dökmek, kale duvarlarını yapmak, kale muhafızlığında bulunmak, donanmada çalışmak ve kereste taşımak gibi görevleri de ifa etmişlerdir. Bu görevlerin yerine getirilmesi devlet için hayati öneme sahip olduğu için, yükümlülüklerinin yerine getirilmesi hususunda, onların kadı ve subaşılarına divandan sert hükümler gönderilmiştir. Ayrıca sefere gitmeyen eşkinciler cezalandırılmışlardır.
Selahaddin Çetintürk, yukarıda belirtilen bu hususiyetlerinden ötürü, hukukî manada Yörük denilen sınıfın yalnız Rumeli’de bulunduğunu belirterek, Anadolu’daki Yörüklerin Rumeli’dekiler gibi ahkâma tabi olmadıklarını ifade eder. Bu değerlendirmede, Rumeli’de Yörük adının artık askerî sistem içinde bir anlam ifade etmesi ve yukarıda da belirttiğimiz gibi bu suretle aslî anlamının ikinci derecede kalması etkilidir. Yörüklerin askerî sistem içindeki önemi Koçi Bey tarafından belirtilmiştir. O, Rumeli’nde 40.000 Yörük ve müsellem bulunduğunu, sefer oldukça onlardan 5-6000 kişinin sefere katıldığını haber vermektedir. Yine 1591 tarihinde Yörük teşkilatının büsbütün bozulduğunu, onların göreceği işlerin tımar sahiplerince yerine getirildiğini bildirmektedir. 1691 tarihinde, Osmanlı Devleti Anadolu’daki konar-göçerleri yerleştirme politikası başlatırken, Balkanlarda farklı bir uygulamaya girişmiştir. Zaten askerî sistem içinde yer alan Yörükler, kapsamlı bir sayıma tabi tutularak asker ihtiyacını karşılamak için orduya alınmışlardır. Bu tarihte oluşturulan Yörük birliklerine Fatihlerin Çocukları manasında Evlad-ı Fatihan adı verilmiş ve yeni bir nizama tabi tutulmuşlardır. Devlet böylece asker ihtiyacının bir kısmını Yörüklerle karşılamıştır. Tanzimat dönemine gelindiğinde ise Yörükler vergiye ve askerlik mükellefiyetlerine tabi tutulmuş ve teşkilat tamamen kaldırılmıştır.
Rumeli Yörükleri Kocacık, Naldöken, Ofcabolu, Selanik, Tanrıdağ, Vize ve Yanbolu isimlerini taşımaktaydı. Bu isimler genellikle merkezî idare tarafından verilmekle birlikte, onların isim almalarında boy beyleri, yaşadıkları coğrafî saha, önceden tabi oldukları beylikler, iktisadî faaliyetleri, eski idarî ve sosyal teşkilatlarının izlerini yansıtan il ve ulus gibi tabirler etkisi olmuştur. Bahsedilen Rumeli Yörüklerin yaşadıkları bölgeler şu şekildedir: Kocacık Yörükleri Edirne, Kırklareli, Yanbolu, İslimye, Burgaz, Şumnu, Osmanpazarı, Varna, Silistre ve Köstence; Naldöken Yörükleri Bulgaristan’a bağlı Tatarpazarı, Kızılağaç, Filibe, Yanbolu, Ahbolu, Şumnu, Çirmen, Varna, Aydos, Niğbolu, Hasköy, Kızanlık, Yenice-i Zağra ve Eskihisar Zağra; Ofcabolu Yörükleri Üsküp’le İştip arasındaki Ofcabolu; Selanik Yörükleri Makedonya ve Tesalya’nın yanı sıra Bulgaristan ve Dobruca; Tanrıdağı Yörükleri Kavala, Drama, Serez, Demirhisar, Rusçuk, Tırnova, Hezargrad, Demirhisar, Rusçuk, Niğbolu; Vize Yörükleri ise Hayrabolu, Çorlu, Vize, Kırklareli ve Edirne’de yaşamaktaydı. Onlar yaşayış tarzları icabı, oldukça dağınık bir halde bulunmaktaydı. Ayrıca kurdukları köyler nüfus bakımından kalabalık olmayan yerlerdi. Kurdukları köylerin isimleri genellikle nüfuzlu kişilerin ismini veya lakabını taşımaktaydı.
Avusturya ve müttefikleri ile yapılan savaşlar ve Balkan savaşları sırasında Yörüklerden pek çoğu Anadolu’ya gelmek zorunda kalmıştır. Yine mübadele sırasında da bir kısmı Türkiye’ye dönmüştür. Buna rağmen, Türk nüfuzunu Balkanlara taşıyan ve yüzyıllar boyunca bölgede kalarak, burasının sosyal, ekonomik ve siyasi hayatına katkıda bulunan Rumeli Yörüklerinin torunları günümüzde hâlâ bölgede yaşamaya devam etmektedir. Balkanlarda yaşayan Yörükleri sadece askerî manada sınırlandırmak mümkün değildir. Onlar bölgenin Türk vatanı haline getirilmesinde ve dört yüzyıl boyunca Osmanlı hâkimiyetinde bulunmasında son derece etkili olmuşlardır. Yaşadıkları şehirlerde ve kurdukları köylerde Türk adet ve geleneklerini yaşatmışlar ve bu yönüyle bölgenin yerel nüfusunu etkilemişlerdir. Balkan milletleri arasında yaşayan Türk adet ve gelenekleri, Türkçe kelimeler onların bölge kültürüne katkılarından sadece bir kaçıdır.
Bir yanıt bırakın