Dünya üzerinde geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türkçe ve lehçeleri, Balkanlardan Orta Asya’ya, Türkî Cumhuriyetlerden Yakutistan’a kadar uzanan topraklarda yüz milyonlarca kişi tarafından konuşulmaktadır. Dünya dilleri arasında en fazla konuşan sayısı bakımından beşinci sırada yer alan Türk dili, kimlik ve kültür aktarımı açısından Türk milleti için vazgeçilmezdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de vurguladığı gibi, “Türk demek dil demektir. Ulusun çok açık niteliklerinden birisi de dildir. Her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşulmalıdır.”
Bir ulusun kimlik ve kültürünün taşıyıcısı olarak dil, büyük öneme haizdir. Aynı zamanda dil, milletlerin geçmişlerini de yansıtan bir ayna özelliğine sahiptir. Bu bakımdan dünya üzerinde Türklerin bulunduğu her coğrafyada Türk dilinin canlı kullanımına rastlamak mümkündür. Bugün hala önemli sayıda Türk topluluğuna ev sahipliği yapan Balkanlar bunlardan biridir.
Tarihi süreçte, Türk dilinin dolayısıyla Türklerin Balkanlardaki ilk izlerinin, Hunlar tarafından yapılan akınlarla gerçekleştiği bilinmektedir. Daha sonraları Bulgarlar, Avarlar, Peçenekler, Uzlar ve Kıpçaklar dönemlerinde Türk ve Balkan halkları arasındaki dil ve kültür etkileşimi devam etmiştir. 14. yüzyıldan itibaren ise Osmanlı Devleti’nin Balkanlara girmesiyle asıl ilişkiler başlamış, Osmanlı Devleti’nin bu coğrafyadaki dil ve kültür etkisi o dönemlerden günümüze kadar kalıcı olmuştur.
Neredeyse beş yüz yıl süren Osmanlı hâkimiyeti zamanında Balkanlara yerleşen Türkler dillerini, dinlerini, kültürlerini yaşamayı sürdürdükleri gibi, aynı coğrafyadaki diğer topluluklarla da etkileşime girmişlerdir. Bu etkileşime en canlı örnek olarak Türk dilini göstermek mümkündür. Öyle ki Türkçe günümüzde Balkanlarda yüzbinlerce kişi tarafından ana dil olarak konuşuluyor olmasının yanında diğer Balkan dillerine geçen binlerce kelimede de karşımıza çıkmaktadır.
Balkan dillerinin sözcük dağarcığında yer edinen Türkçeye dair örneklere, bu dillerdeki akrabalık isimlerinden bitki, hayvan, alet, giysi, hastalık isimlerine, mimariden askerî isimlere, kamusal hayat ve idari yapıdan hukuk ve ekonomi ile ilgili terimlere kadar farklı sahalarda rastlamak mümkündür.
Türkçe, bugün hala Balkan dillerinde izine rastlanılmasının yanında en önemlisi, Balkanlardaki Türk toplum ve toplulukları arasında canlı şekilde kullanılmaktadır. Bu da tarih boyunca türlü olumsuzluklara, baskı ve tehcire maruz kalan Türklerin, altı yüz seneyi aşkın süredir Balkanlarda hala dilleri ve kültürüyle var olduğunun açık göstergesidir.
Bu noktada ana dili olarak Türkçenin kullanımının, kültür sürdürümünün yanında özellikle farklı dil ve kültür ortamında yaşayan Türk toplum ve topluluklarının kimlik algılarının şekillenmesindeki önemine de işaret etmek gerekir. Zira ana dil olarak Türkçenin müşterek çatısı altında birleşmiş olmak, geniş bir coğrafyaya yayılmış Türk dünyasının düşünce ve ruh bütünlüğünü, birlik ve beraberliğini göstermesi açısından da dikkate değerdir.
Türk dilinin Balkanlardaki Türk toplum ve topluluklarında ana dil olarak varlığını koruyabilmesi için, Türkçe “ana dilde eğitim” ve Türkçe eğitimin “sürdürülebilirliği” konuları ön plana çıkmaktadır. Dil, kimlik ve kültürün nesilden nesle aktarılmasındaki en işlevsel araçtır. Buradan hareketle, Balkanlardaki Türk toplumlarında Türk dilinin gerek günlük hayatta gerekse eğitim dili olarak kullanılmasının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Türk varlığının olduğu tüm diğer coğrafyalar gibi Balkanlarda da hayati öneme sahip olan Türkçe eğitim, geçmişten günümüze bu coğrafyadaki siyasi değişkenlere bağlı olarak inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Bugün Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna – Hersek gibi Balkan ülkelerinde Türkçe eğitim öğretim yapılmaktadır. Ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte, Türklerin azınlık olarak yaşadığı bazılarında Türkçe eğitim öğretim, “ana dili”, “iki dilli” ve “yabancı dil” eğitim metotlarının farklı uygulama örnekleri olarak eğitim sistemlerinde yer alırken, diğer bazılarında ise Türkiye Cumhuriyeti’nin desteği ile farklı kurum ve kuruluşların çatısı altında yürütülen kurs faaliyetleriyle verilmektedir.
Söz konusu ülkelerde farklı dil gruplarıyla birlikle yaşayan Türklerin ana dil sürdürümünü yakından ilgilendirmesi bakımından bu ülkelerin eğitim sistemlerinde Türkçe eğitimin durumuna bakmak faydalı olacaktır.
Kosova Türkçe ile Osmanlı’nın fethiyle tanışır ve Yugoslavya Krallığı dönemine kadar dört yüz yılı aşkın süre bu topraklarda canlılığını korur. Bu dönemden yeni Sosyalist Yugoslavya’nın kurulmasına kadar geçen zamanda bölgede en karanlık dönemini yaşayan Türkçe eğitim, Sosyalist Yugoslavya ile yeni bir döneme başlar ve günümüz Kosova’sında Türkçe ülkenin resmi dilleri arasında yer alır. Kosova Türkleri bugün de ana dili olarak Türkçe eğitim hakkına sahiptir. Bununla birlikte yabancılar için de Türkçe eğitim çalışmaları yürütülmektedir. Aynı şekilde Makedonya’da en büyük ikinci nüfusa sahip olan Türkler de Makedonya Cumhuriyeti anayasası gereğince ana dilleri Türkçe ile ilk, orta ve lise kademelerinde eğitim görme hakkına sahiptir.
Balkanlardaki en büyük Türk nüfusun yaşadığı Bulgaristan’da ise ana dil olarak Türkçe eğitim 1970’lerin başından ta ki 1991’de kabul edilen anayasanın ilgili maddesiyle garanti altına alınana kadar kesintiye uğramıştır. Günümüzde Bulgar eğitim sistemi içinde ana dili eğitimi kapsamında Türkçe, ilköğretimden liseye seçmeli ders olarak yer almaktadır. Yükseköğretimde ise üniversiteler bünyesindeki Türkoloji ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde Türkçe eğitim verilmektedir. İçinde farklı azınlıkları barındıran Romanya’da devrimin ardından ana dilde eğitim hakkının getirilmesiyle Türkçe, anaokulu, ilkokul ve liselerde seçmeli ders olarak yer almıştır. Böylece Romen anayasasının azınlıklara tanıdığı ana dilde eğitim hakkına binaen ülkedeki devlet okullarında Türkçe, seçmeli ders olarak bulunmaktadır.
Bulgaristan’dan sonra yoğun Türk nüfusunun bulunduğu bir diğer Balkan ülkesi olan Yunanistan’da da Türkler, ana dil olarak Türkçe eğitim hakkına sahiptir. Yunanistan’daki Batı Trakya Türkleri, Lozan Antlaşması’nın sağladığı koruyucu haklar çerçevesinde Yunan eğitim sisteminden ayrı olarak özerk azınlık eğitim sistemine tabidirler. Buna göre, azınlığa ait ilk ve ortaokul ile liselerde Türkçe ve Yunanca müfredatın uygulandığı bir eğitim sistemi mevcuttur. Ülkede zorunlu olan okul öncesi eğitimin yanında yükseköğretimde ise Türkçe eğitim verilmemektedir. Öte yanda genel eğitim sistemi içindeki devlete ait ortaokullarda ise Türkçe seçmeli ders olarak yer almaktadır.
Diğer yandan Türkçe eğitim, ana dil dışında yabancı dil olarak bazı Balkan ülkelerinin eğitim sistemlerinde yer almaktadır. Bunlardan biri olan Bosna – Hersek’te Türkçe, ilköğretim ve orta öğretimde seçmeli olarak ders müfredatında bulunmakta, ayrıca yükseköğretimde üniversitelerde Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde yer almaktadır. Azınlıklara ev sahipliği yapan bir başka Balkan ülkesi olan Arnavutluk’ta ise eğitimin herhangi bir kademesinde ana dilde eğitim yapılmazken, yükseköğretimde benzer şekilde üniversitelerin Türk Dili ve Türkoloji bölümlerinde Türkçe eğitim verilmektedir. Bunun yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin desteği ile yabancılara Türkçe kursları da devam etmektedir.
Türkçe eğitime dair sorunlar bahse konu tüm Balkan ülkelerindeki Türk toplumlarının karşı karşıya kaldığı alanlarda benzerlik göstermektedir. Bunları; kitap ve öğretmen eksikliği başta olmak üzere, öğretmenlerin eğitim bilgisi ve becerilerinin durumu, dersliklerin ve ders materyallerinin durumu ve velilerin çocuklarının Türkçe eğitimine gösterdikleri ilgi ve katkının durumu şeklinde temel başlıklar olarak sıralamak mümkündür.
Türkçe bugün Balkanlarla birlikte dünyanın dört bir yanında yaklaşık 12 milyon kilometre karelik bir alanda konuşanı olan ve köklü bir tarihe sahip bir dildir. Türk dilinin var olduğu coğrafyalarda, Türk lehçeleri içerisinde yazı dili ve konuşan sayısı olarak Türkiye Türkçesi ilk sırada yer almakla birlikte, ana dili konuşanlarının yanında Türkçeyi ikinci dil ya da yabancı dil olarak konuşanlar da bulunmaktadır.
Yukarıda genel olarak sıralanan sorunlar ışığında başta Türk soydaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı yerler olmak üzere, çok sayıda Türk vatandaşımızın bulunduğu ülkelerde kaliteli Türkçe eğitime ciddi destek vermek gerekmektedir. Ayrıca Çince, İngilizce, İspanyolca ve Hintçenin ardından en çok konuşanı olan beşinci dil olma özelliği taşıyan Türkçenin bu etkinliğini sürdürmek için de dünya çapında Türkçe öğretimine hız verilmesi gerektiği muhakkaktır.
İşte bu noktada, Türkiye Türkçesi’nin gelişiminde ve yaygınlaşarak gelecek nesillere doğru şekilde aktarılmasında gerek ana dili gerekse yabancı dil olarak Türkçe eğitim ve öğretim başrol oynamaktadır. Hâlihazırda özel okul ve kurslar dışında orta öğretimde 80’den fazla, yükseköğretimde ise 60’tan fazla ülkede Türkçe ders verilmektedir. Büyük Türk dünyasının ortak kültür, bilinç ve ruh bütünlüğünü yansıtması bakımından tüm coğrafyalardaki Türk dili varlığının artan sayıdaki eğitim ve öğretimle desteklenmesi son derece mühimdir. Atatürk’ün de işaret ettiği gibi, “Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, bilinçle işlensin…”
Bir yanıt bırakın