Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplanla sizler için küçük bir söyleşi yaptık.

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplanla sizler için küçük bir söyleşi yaptık.  Yaptığımız söyleşide Yusuf Kaplan Türkiye’nin balkanlarla ilgili ekonomik işbirliklerini geliştirmesi gerektiğini dile getirdi. Gençlerimizin ise bakış açılarını geliştirmeleri yönünde önerilerde bulundu.

Değerli hocam, konuşmamıza başlamadan önce “İnsanların Türkiye’yi izlediğini” defalarca söylediniz. Bu sözünüz neyi anlatıyor?

Biz mazlumların sorunlarını sorumlulukların hisseden bir toplumuz. Biz tarihi yeniden yazmalıyız. Ya da bu yükün altında ezileceğiz. Yeryüzü coğrafyasında kendisine dua edilen tek ülke biziz. Bunun farkında mısınız? Bu acayip bir şey. Bir sürü sorun yaşamamıza rağmen şu anki halimizle bile an itibariyle dünyanın dört bir köşesinde mazlumların imdadına koşan sadece biziz. Hiçbir beklentimiz olmadan yardıma koşuyoruz. Bizim diğerlerinden bir farkımız var. Bu topraklarda ruh var. Başka toplumlarında mayasının olduğundan söz edebiliriz. Avrupa’da bir mayanın karıldığından söz edebiliriz, ama bizdeki maya ne Avrupa ne Afrika ne Asya ne Amerika da yok. İlave olarak inanılmaz bir niteliğe ve özelliğe sahip tabi bu işin esprisi hikmettir.

– Türkiye ile Balkan ülkeleri arasındaki ilişki düzeyi sizce nedir?

Türkiye tarihi derinliğini Balkanlarda hissettirmeli. Bu ülkelerle ilişkileri geliştirmeli. Balkan ülkeleriyle ekonomik, kültürel ve entelektüel işbirliklerimiz gelişmeli.

Biz balkanlarla aynı dünyada yaşıyoruz. Aynı rüyayı görüyoruz. Türkiye’de rüzgâr esse Balkanlar’da fırtına gibi hissediliyor. Bu acayip bir şey. Mesela 15 Temmuz darbe girişiminde Balkanlar’daki insanlar inanılmaz üzüldü.

Türkiye’nin köklü ve uzun soluklu balkan stratejisi şart.

-Peki hocam gençler için bir şeyler söylemek ister misiniz?

Öncelikle ‘başkalarının kavramlarıyla’ kendi dünyanızı kuramazsınız. Biz birbirimizi dinleyeceğiz. Kendi kavramlarınızla dünyaya bakacaksınız. O zaman önünüzde inanılmaz bir ufuk açılacaktır. Ödünç alınan akılla gelişemeyiz. ‘Ben içinde yaşadığım çağa ne verdim?’ diye sorgulamamız lazım.

Biz bu çağda ve dünyada yaşamıyoruz. Bu çağ bize ait değil. Bu çağın kuruluşunda herhangi bir rolümüz yok. Çağını kuramayan, bir çağın varlığından ve o çağın yaşamından bahsedemez.

Özümüz sözünüz ve gözünüz size mi ait. Tarihi yazamasanız tarihi yazamazsınız. Biz tarihi yazamadığımız için tarihi yapamayız. Özünüz ne kadar gürse o kadar keskin görürsünüz. O anı yaşarsınız. Coğrafyanızı yaşarsınız, sorunları görürsünüz. Taklit ediyorsanız hiçbir şeyi göremezsiniz…

Kendimizi küçümsemeyelim. Bence kendinizi kendiniz yetiştireceksiniz.

Akılla bilirsin, kalple bulursun, ruhla olursun. Dolayısıyla ilimle yoğrulacaksın, irfanla yoğrulacaksın, hikmetle doğrulacaksın diyebiliriz

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*