Ünlü Fransız komutan ve devlet adamı Napolyon Bonapart’ın, “Milletlerin kaderini üzerinde yaşadıkları coğrafya belirler.” sözü, bir millet/milliyet için coğrafyanın önemini çok güzel anlatır. Söz konusu coğrafya Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar gibi dil, din ve kültürlerin karıştığı bir coğrafya ise, üzerinde yaşayan millet veya milletler için hiç de olumlu çağrışımlar yapmaz, yapamaz. En basitinden bu coğrafyalarda millî kimlikleri tespit ve tasnif etmek bile bir o kadar güçleşir. Bu tür coğrafyalarda bir de siyasi istikrar ve barışın yerini, millet ve milliyetlerin birbirlerine üstünlük kurma mücadelesi alırsa, farklılıkların yarattığı güzelliklerin yerini, farklılıkların sebep olduğu baskı, kargaşa, belirsizlik, güvensizlik vb. bir yığın olumsuzluklar alır. Ünlü Fransız komutan ve devlet adamı Napolyon Bonapart’ın, “Milletlerin kaderini üzerinde yaşadıkları coğrafya belirler.” sözü, bir millet/milliyet için coğrafyanın önemini çok güzel anlatır. Söz konusu coğrafya Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar gibi dil, din ve kültürlerin karıştığı bir coğrafya ise, üzerinde yaşayan millet veya milletler için hiç de olumlu çağrışımlar yapmaz, yapamaz. En basitinden bu coğrafyalarda millî kimlikleri tespit ve tasnif etmek bile bir o kadar güçleşir. Bu tür coğrafyalarda bir de siyasi istikrar ve barışın yerini, millet ve milliyetlerin birbirlerine üstünlük kurma mücadelesi alırsa, farklılıkların yarattığı güzelliklerin yerini, farklılıkların sebep olduğu baskı, kargaşa, belirsizlik, güvensizlik vb. bir yığın olumsuzluklar alır. 1. Tarihin Milletleri Harman Ettiği Coğrafya: Balkanlarİtiraf etmeliyiz ki, bu çalışmanın konusu olan Pomakların yaşadığı coğrafya olan Balkanlar da, dünyanın en güzel, ama bir o kadar sorunlar yumağı hâline gelmiş bir coğrafyasıdır.Balkanlar, tarihin her döneminde, birçok dil, din, ırk ve kültürün kavşak noktası olmuş, bunun doğal sonucu olarak da, renkli ve zengin bir mirasın yaşandığı coğrafya olmuştur. Bu farklılıklar üzerine kurulu renklilik ve zenginlikler, bölgede siyasi ve askerî güç ve istikrarın hâkim olduğu barış dönemlerinde huzur ve hoşgörünün en güzel örneklerini verirken, siyasi istikrarın kaybolduğu dönemlerde ise, “insan ırkının en vahşi hislerini harekete geçiren, ‘Benden olmayanı, bana benzemeyeni yok etme hakkımı kullanmayalım.’ ilkelliğini sergilediği kan ve barut kokulu bir çöle dönmüştür.” (Özçelik 2006: 10) Balkanlar, jeopolitik ve jeostratejik konumu sebebiyle, tarih boyunca sürekli olarak göç, iskân, savaş, istila ve fetih gibi bir coğrafyayı karıp karıştıran olaylara sahne olmuştur. Bu tarihî süreç, Balkanları sürekli bir mücadele sahası hâline getirmiştir. Öyle ki, bu buhranlı, barış ve huzurdan uzak süreç, Bulgar tarihçi Maria Todorova’nın ifadesiyle, “yalnızca büyük ve yaşayabilir siyasal birimlerin parçalanmasını ifade etmekle kalmayıp kabileciliğe, geriliğe, ilkellik ve barbarlığa dönüşle” aynı anlama gelen “Balkanlaşma” deyimini yaratmıştır (Todorova 2006: 17). 2. Türk Kültür Coğrafyası Olarak BalkanlarTürkler ve Türk tarihi için Balkanlar, en az Anadolu ve Orta Asya kadar önemli bir coğrafyadır. Çünkü Türklükleri konusunda birtakım tartışmaların olduğu İskitleri saymazsak, başta Hunlar olmak üzere, değişik Türk boylarının (Avar, Bulgar, Peçenek, Kıpçak/Kuman, Uz vb.) Avrupa’da veya özelde Balkanlardaki tarihleri 4. yüzyıla kadar inmektedir. Attila’nın 453 yılında ölümü ile Hunların Balkanlardaki gücü zayıflayıp Hun idaresi ortadan kalktıktan sonra, sırasıyla 6. yüzyıl ortalarında Avarlar, 7. yüzyılda, bugünkü Bulgarların atalaları olan Tuna Bulgarları, 9. yüzyılda Macarlarla bazı Türk boyları, 9-11. yüzyıllarda Peçenekler, Kıpçaklar (Kumanlar) ve Uzlar kuzeyden inerek, 14. yüzyılın ortalarında da Osmanlı Türkleri güneyden gelerek Balkanlara yerleşmiş; siyasi ve kültürel anlamda bölgeye hâkim olmuşlardır (Kafesoğlu 1992: 52). Hâl böyle olunca, sanılanın aksine, Türkler Balkanlara komşu bir millet değil, doğrudan doğruya Balkanların 1640 yıldan beri yerlisi olan bir millet olmaktadır. Osmanlılardan önce de Balkanlara güneyden, Anadolu’dan gelen Türkler vardır. 1261 yılında Moğollardan kaçıp Bizans’a sığınan Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus, başlarında Sarı Saltuk Gazi’nin bulunduğu kırk Türkmen obası ile Bizans imparatoru tarafından 1263 yılında Dobruca’ya yerleştirilmiştir. Altın Ordu Emiri Nogay’ın himayesi altına giren bu Anadolu Türkmen grubu, burada Baba Saltuk kasabası ile başka kasabalar kurmuşlardır (İnalcık 2005: 20-21). Bilindiği üzere, Balkan coğrafyasının tarih boyunca en istikrarlı ve huzurlu dönemi, 14. yüzyıl ortalarından 20. yüzyıl başlarına kadar Balkanlara hâkim olan Osmanlı dönemi olmuştur. Osmanlı, bu süre içinde Balkan coğrafyasını imar etmiş, maddi ve manevi anlamda Balkanlara mührünü vurmuştur. Bu anlamda Bulgar tarihçi Maria Todorova ne kadar haklıdır: “Balkanlarda Osmanlı mirasını aramaya çalışmak abestir; çünkü Balkanların kendisi Osmanlı mirasıdır.” (Todorova 2000: 46) Hiç şüphesiz Osmanlı dönemi, Balkanların barış yüzyılları olmuştur. Ama Osmanlı sonrası da Balkanlar için hiç de aydınlık olmamıştır. Zira Osmanlı Devleti’inin 1699 Karlofça Antlaşması’nı imzalamasıyla başlayan süreçte gittikçe zayıflaması ve topraklarını koruma gücünü kaybetmesi ile Balkanlar, uluslar ve kültürler arası bir gerilim ve mücadele alanına dönüşmüştür. Bu süreçte Balkan halkları sürekli bir iç ve dış baskı ortamında kalmış, büyük oranda barış ve huzurdan yoksun yaşamışlardır.3. Paylaşılamayan Mazlum Bir Balkan Topluluğu: PomaklarBu çalışmanın konusunu, kimlik ve etnik kökenleri üzerinde son yüzyıldır siyasi ve bilimsel eksenli fırtınalar koparılan Pomakların kökeni sorunu oluşturmaktadır. Acaba Pomak, Aren/Achiryan, Torbeş/Türkbaş ve Goralı vb. adlarla anılan, ama dil, kültür ve inançlarıyla aynı topluluk olduğu anlaşılan Pomaklar, Müslümanlaşmış veya Müslümanlaştırılmış yerli bir halk mıdırlar, yoksa Balkanlara yerleşmiş Türk kökenli halklardan mıdırlar? İngiliz devlet adamı Winston Churchil’in, “Tarih üreten değil, tarih tüketen bir coğrafya” olarak nitelediği Balkanlarda, millî kimlik belirleyicisi olarak ırk, dil ve din gibi unsurlardan sadece birini ölçü almak asla doğru değildir. Kaldı ki, “milliyet” konusunun salt “dil” veya “din”e dayalı olarak izah edilmesi de ne kadar doğru, ne kadar bilimseldir? Tarih boyunca ırkların, dil, din ve kültürlerin karışıp birbirini etkilediği Balkanlarda, millet ve milliyet bağlamında birtakım tespitlerde bulunurken, tarih ve ona yardımcı olan etnografya, halk bilimi, dil bilimi, edebiyat, sanat tarihi, arkeoloji vb. bilim dallarını da, “öteki” denilen dil, din ve kültürlerin laboratuvarı olarak görmek ve bu bilim dallarının sunduğu verilerden yararlanmak gerekir. Eğer “öteki” denilen farklı dil, din ve kültüre sahip topluluğun bu farklılıklarına saygı duyulmaz, farklılıklar düşmanlık ve güç mücadelesine dönüşürse, üzerinde yaşanılan coğrafyayı kara bulutlar kaplar, barış ve huzurun yerini savaş ve sonu gelmez mücadeleler alır. Maalesef, Balkan Savaşlarının 105. yılında bulunduğumuz, üçüncü bin yılı idrak ettiğimiz bugün de, Türkler ve akraba topluluklar için Balkanlar hâlâ zorunlu göçün, zorla din ve milliyet değiştirmenin, baskı ve zulmün, hatta etnik temizlik veya soykırımın yaşandığı bir coğrafya olmaktan kurtulamamıştır.Balkan halklarının hepsi süreçten etkilendi, ama hiçbiri Pomaklar kadar değil…Çünkü Balkanlarda, Pomaklar kadar kimliklerini koruma adına âdeta ateşte pişerek yeşeren bir başka topluluk yoktur. Onların kendilerini ne şekilde algıladıklarına bakılmaksızın, yaşadıkları ülkelerde Müslümanlaştırılmış Bulgar, Müslümanlaştırılmış Yunan, Müslümanlaştırılmış Makedon, Müslümanlaştırılmış Sırp vb. kabul edilen ve üzerlerinde bin bir baskı, zulüm ve asimilasyon politikaları uygulanmış olan Pomaklar, maalesef bugün de bu çağ dışı uygulamaların girdabında çırpınmaktadır. Yaşadıkları ülkelerde Pomak, Torbeş, Goralı vb. adlarla anılan bu topluluk, esas itibarıyla Müslümandır ve kendilerini çoğunluk olarak Türk kabul ederler. Bu sebeple, yüzyıllarla ifade edilen bir süreçte, kimliklerine dönük her türlü baskı, işkence ve politikalara direnerek kimliklerinden vazgeçmeyen, vazgeçirilemeyen bu topluluğun tarihinde ve kültürel kodlarında Türklük unsurlarını aramak ve bunları bilimsel ölçütlerle ortaya koymak, insani ve bilimsel bir zorunluluktur. Kimlik algısı, her şeyden önce bir birey veya toplumun birikimleri, mensubiyet şuuru ve kültürü ile ilgili olduğuna göre, Pomak topluluklarına bu açılardan bakmak gerekir. Pomakların kimlik algılamalarındaki Türklük unsurları somut örneklerle ortaya konulabilirse, onların ısrarla niye “Türk” vurgusu yaptıkları da kolayca anlaşılabilecektir.Bu çalışmada, etnik köken veya milliyetleri üzerinde fırtınalar koparılan Pomak, Goralı, Torbeş vb. adlarla anılan topluluğun toplumsal ve kolektif hafızası demek olan halk inançları, doğum, ölüm, evlilik, yemek kültürü vb. gelenek ve göreneklerinin Türkiye ve Orta Asya Türklüğü ile olan paralelliklerine dikkat çekilecektir. Böylece, onlara atfedilen Müslümanlaştırılmış Bulgar, Yunan, Makedon ve Sırp iddialarının ne kadar havada kaldığı görülecek, buna karşılık Türklükleri, Türk tarih ve kültür dairesine ait oldukları görüşü güçlenecektir. Pomaklar bugün Balkanlarda en yoğun olarak Rodoplar ile Pirin ve Vardar Makedonya’sında yaşarlar. Yine Kuzey Bulgaristan’da Lofça, Plevne, Teteve, Rahova, Orta Bulgaristan’da Filibe, Yunanistan’da Selanik, Makedonya’da Manastır, Arnavutluk’ta İşkodra’da ve Kosova’da Pomak, Torbeş, Goralı, Agaryan/Achryan vb. adlarla yaşamaktadırlar (Memişoğlu 1999: 11).1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra, diğer Türk ve Müslüman topluluklar gibi, Pomaklardan da önemli bir nüfus Türkiye’ye göç etmiştir. Bu Balkan muhacirleri bugün Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Sakarya, Manisa, Eskişehir gibi illerde yaşamaktadırlar. Yüzyılı aşkın bir süredir, “Büyük Bulgaristan, Büyük Yunanistan, Büyük Sırbistan, Büyük Makedonya…” hayali ile Balkanları saldırgan ırkçı politikalarla paramparça eden, din, dil ve milliyet ayrımı gözetmeden Balkanları yaşanmaz kılan tutum ve düşünceler, en çok Pomakları üzmüştür. Çok gariptir, onları kendilerinden sayan ülkeler, Türk olmadıkları noktasında birleşiyor, ama her biri de diğerinin iddiasını reddediyor. Mesela Bulgarlar, “Pomaklar Türk kökenli değildir.”, derken Yunan’la da, Makedon’la da, Sırp’la da birleşiyor, ama “Müslümanlaştırılmış Bulgar’dır” dediği için, aynı iddiadaki Yunan, Makedon, Sırp, hatta Rus diyenlerle kesinlikle ayrılıyor ve onlarla da mücadele etmek zorunda kalıyor. Bu durumda, her biri, iddia sahibi ülkelerin millî siyasetlerini yansıtan farklı görüşlere, bugüne kadar bilim çevrelerinde de kabul edilmiş ortak bir kanaatin mevcut olmadığını eklediğimizde, konunun hâlâ tartışmalı olduğu sonucuna ulaşırız. 3.1. Osmanlı’ya İftira Etme YanlışlığıPomak/Torbeş/Achiryan/Goralılar için Balkan devletlerince kullanılan “zorla Müslümanlaştırılmış…” ifadesi, şüphesiz Balkanların barış döneminin sembolü olmuş Osmanlı’ya yapılmış bir haksızlık, hatta nankörlüktür. Dine dayalı bir millet sistemi ortaya koyan Osmanlı Devleti, hâkimiyeti altındaki milletlerin dil, din ve kültürüne karışmamıştır. Eğer Osmanlı Türkleri, Balkanlarda hâkimiyeti altında yaşadığı milletlerin din, dil ve diğer hürriyetlerini kısıtlamış, onları asimile etmiş olsaydı, Balkanlardaki büyük küçük birçok millet, benliğini günümüze kadar nasıl koruyacak ve ayrı bir millet olarak varlıklarını nasıl devam ettirebilecekti? Bugün bir Bulgar, Makedon, Yunan, Romen, Sırp, Arnavut vb. milletlerden söz edilebiliyorsa, bu Osmanlı Devleti’nin söz konusu milletlere din, dil ve her türlü hürriyeti sağlamasındandır. Çünkü Müslüman Türkler, fethettikleri ve adaletle hükmettikleri ülkelerde yaşayan diğer milletleri zorla veya tedricen asimile etmeyi bile denememişlerdir. Bunun için de farklı etnik yapıdaki Hristiyan tebaasının dinine de, diline de, milliyetine de karışmamış, dokunmamıştır. Burada Osmanlı padişahlarının “Ben tebaamın Müslümanını camide, Hristiyanını kilisede, Musevisini havrada görmek isterim.” sözleri hatırlanmalıdır. Türkçede, “Mızrak çuvala sığmaz.” diye bir söz vardır. Gerçekleri uzun süre gizleyemez, üstünü örtemezsiniz. Nitekim, Bulgar tarihçi Stoyan Dinkov, Osmanlı-Roma İmparatorluğu, Bulgarlar ve Türkler adlı kitabında söz konusu ettiğimiz Osmanlı hoşgörüsünü kendi cümleleriyle şöyle ifade ediyor:“Şunu bilmemiz gerek, Bulgaristan büyük bir devletin parçasıydı. Dahası günümüzde var olan 52 devlet Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresi altındaydı. Tüm bu devletler günümüzde bağımsız, çağdaş bir devlettir. Bu devletler 400 ila 600 yıl arasında Osmanlı’nın birer parçasıydılar ve aynı zamanda kendi inancını, yaşayış tarzını ve geleneklerini koruyabildiler. Osmanlı İmparatorluğu idaresi altında asimile edilen hiçbir millet yoktur. Osmanlı Devleti’nden dolayı etnik kökenini kaybeden millet yoktur. Bulgaristan’ın Osmanlı idaresi altına girmesi milletimizi korumuştur.” (http://balturk.org.tr/stoyan-dinkov-bizi-yok-olmaktan-osmanli-kutardi/24.01.2012)Eğer Osmanlı’nın siyasi emelleri Hristiyan olan milletleri Müslüman yapmak olsaydı, önce kökence Türk olan ve Türkçeden başka dil bilmeyen Gagavuzları Müslüman ederdi ya da onlar üzerinde böyle bir siyaset uygulardı. Çünkü bu, çok daha kolay olurdu. Bilindiği gibi, Gagavuzlar bugün de Ortodoks Hristiyandırlar. Dolayısıyla Pomakların zorla Müslümanlaştırıldıklarına dair Yunan, Bulgar, Makedon ve Sırpların iddiaları çürüktür ve bir iftiradan ibarettir.3.2. Pomaklar/Torbeşler/Goralılar Türk Kökenli midir? Bir Türk araştırmacı olarak biz şuna inanıyoruz: Kimlikleri hakkında çeşitli görüşler ileri sürülen ve Pomak/Torbeş/Goralı vb. adlarıyla anılan topluluk hakkında en doğru bilgi ve sonuç, tarafsız ve ön yargısız olarak sürdürülecek bilimsel araştırmalarla elde edilebilecektir. Zaten meseleye ön yargısız ve tarafsız yaklaşılır, bilimsel araştırma ve sorgulamaların kullanılması durumunda, daha başta, Pomakların Bulgarlık, Yunanlık, Makedonluk, Sırplık, hatta Rusluk iddialarının siyasi plan ve projelerin ürünü olduğu anlaşılacaktır. Burada şunu da vurgulamamız gerekiyor. “Pomak” kelimesi etnik bir ad olmayıp Sırpça pomaći “yardım etmek” fiilinden türemiş pomoć “yardım, katkı; yardımcı” sözünün Türkçedeki biçimidir ( bk. Teodosijević 2007: 110). Bu ad, Balkanlara gelen Osmanlı Türklerine yaklaşıp onlarla kaderini ve dinlerini birleştiren bu topluluğa, Sırplar tarafından “Türklerin yardımcısı” anlamında onlara hakaret etmek, onları aşağılamak için verilmiştir. Burada, 1071’de Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusunda yer alıp da saf değiştiren Peçenek ve Kıpçak Türklerini hatırlayalım… Pomaklar her ne kadar Müslüman olsa ve kendilerini etnik olarak da Türk saysalar, bu veri ve kabullere rağmen, bir kısmı Türkçeyi bilmeyen Pomakları peşin hükümlü olarak ve daha başka bilimsel veriler ortaya koymadan, onların Türk olduklarını ileri sürmek ne derece kabul görecektir veya doğru olacaktır? Zira, 2005-2006 eğitim yılında Kosova-Priştine Üniversitesinde çalışırken, Goralıları tanıyıp onları dinledikten sonra onlar üzerinde araştırmalar yapmaya karar veren Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nun; “Orada kaldığım süre içinde tamamen bilimsel üsluplar ışığında ve bilim disiplin içinde her alanda veriler toplamaya başladım. Bu süreçte belli bir süre sonra verilerin ışığı altında Goralıların Sırp, Bulgar ya da Makedon olmadıkları kanaati öne çıkmaya başladı. Bu üslup içinde devam eden çalışmalar karşıma Goralıların Türk olduğu hakkındaki düşünceleri daha fazla öne çıkarmaya başladı. Ulaştığımız verilere göre Goralıların Türklüğü, bizim kanaatlerimize göre kesinlik kazanmaya kadar geldiyse de şahsen bu konudaki kanaatlerimin kesinleşmesi sonucunu erteleyerek, Goraya bilimsel bir (gezi) tertip etmeye karar verdim. Bu amaçlarla, Gora’da ulaştığım verileri ve kanaatleri, yanılabileceğim kaygısıyla bilim insanlarının dikkatlerine sundum.” sözleri (Sofuoğlu 2008: Önsöz), anlamlı olduğu kadar, bu konuda söz söyleyeceklere de kılavuzluk edecek türdendir. Biz de yıllardır Balkanları aynı yöntemle araştırıyor ve gözlemliyoruz. Bizim de kanaatimiz aynı doğrultuda gelişmektedir. Yeter ki ön yargısız ve bilimsel yöntemlerle bilgi ve belge toplayalım ve aynı yöntemlerle bu bilgi ve belgeleri doğru yorumlayalım ve dünya kamuoyuna olduğu gibi yansıtalım. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bu topluluğun baskı altında kaldığında, sadece Türkiye’yi vatan olarak görüp Türkiye’ye sığınma ve bu büyük ailenin bir parçası olarak kabul edilme talebi varsa, buna da saygı duyulmalıdır. En nihayetinde, bu konudaki son karar, Pomakların kendilerinin vereceği karar olacaktır. Çünkü, “Toplumlar çok kolay değişmezler. Toplum ve toplulukların dış görünüşlerinde birtakım değişmeler yaşanmış olsa da onların gözeneklerine inildiğinde, toplumsal genetiğine bakıldığında birçok şeyin çok eski zamanlardan beri yaşamaya devam ettiğine tanık oluruz. Buna toplumsal hafıza diyoruz.” (Taşdelen vd. 2008: 12) Biz bu çalışmamızda, Pomak/Torbeş/Goralı vb. adlarla anılan bu topluluğun Türklük iddialarını tarihî bilgi ve belgelerden çok, toplumsal hafıza anlamındaki doğum, evlenme ve ölüm âdet, ritüel ve halk inançları bağlamındaki verilerle destekleyecek, böylece kendilerinin Türklük algılamalarının boşuna olmadığını göstermeye çalışacağız. 3.2.1. Pomak/Torbeş/Goralılarda Türk Kültürü İzleri3.2.1.1. Somut Olmayan Kültürel Miras: Gelenek Görenek ve Halk İnançları Pomak/Torbeş/Goralıların toplumsal hafızalarında yaşayan halk inançları ve birtakım gelenek ve görenekler, onların sadece Türkiye Türkleri ile değil, İslam öncesi Gök Tanrı dinine mensup eski Türklerle de yakınlık ve ortaklık içinde olduğunu gösteriyor. Bu da bizi, onların Gök Tanrı inancına mensup Türkler olarak Balkanlara gelen ve daha sonra İslamiyet’e giren Türk topluluklarından oldukları görüşüne götürür. Nitekim söz konusu topluluklar üzerinde sahada sözlü soruşturma ve gözlem yoluyla bilgi toplayan bir kısım sosyolog ve halk bilimcinin (Kalafat 1994, 2006, 2011; Aksoy 2011, Taşdelen vd. 2008) elde ettikleri bilgi ve bulgular, söz konusu toplumlarla Türkiye Türklerinden başka Orta Asya’da bilhassa Kazak ve Kırgız Türklerinin yemek ve mutfak kültüründen başlayarak, doğumdan, evlenme ve ölüme kadar birçok âdet, ritüel ve halk inançlarında benzerlik ve ortaklık içinde bulunduklarını göstermektedir. Birçoğu bizzat tarafımızdan da gözlemlenen somut olmayan kültürel miras unsurlarını şöyle özetleyebiliriz:3.2.1.1.1. Doğumla İlgili detlerPomak/Torbeş/Goralılarda, tıpkı Anadolu Türklerinde olduğu gibi, yeni doğan bebek tuzlu suyla yıkanması, ocağı sürdüreceği inancıyla erkek çocukların daha fazla tercih edilmesi, bebeğin doğumu münasebetiyle, maddi durumu iyi ailelerin küçükbaş hayvan kesip yemek daveti vermesi, hediye ve bahşişler dağıtması Anadolu ve Orta Türk topluluklarıyla birleşir. Bebeğin doğumundan duyulan sevinci yansıtan bu kutlamalara Makedonya’daki Torbeşler “babına”, Bulgaristan’ın Filibe şehrinden Türkiye’de İzmir’e göçen Pomaklar “simidal” derler. Benzer uygulamaları Anadolu ve Kazak Türklerinde de görürüz (Taşdelen vd. 2008: 14; Çetin 2011; Kalafat 2006: 44).Pomak/Torbeş/Goralıların, bebeğin doğumunun kırkıncı gününde yemek daveti verip mevlit okutmaları, kırkından sonra bebeğe nazar değmesin diye nazarlık takmaları, bebeğin evin en yaşlı kadını tarafından beşiğine yatırılması Anadolu ve Kazak Türkleriyle aynıdır. Kazaklarda da bebek kırkı çıktıktan sonra, dedesi ile ninesi veya ana babası tarafından komşu ve köylülerce yapılan törenle beşiğine yatırılır (Taşdelen vd. 2008: 14; Kalafat 2011: 48). Burada “kırk” sayısının Türk halk kültürü ve inancında çok ayrı bir yeri ve önemi olduğunu da belirtmeliyiz. Pomaklar arasında da geçerli olması, bu yönden çok anlamlıdır. Pomak/Torbeş/Goralılarda da, İslam öncesinden başlayarak günümüze kadar Türk kültür coğrafyasında “kara iye” olarak bilinen eski Türk halk inançlarından olan ve yeni doğum yapmış kadınlara, lohusalık döneminde musallat olan “al karısı”, karabasan” ve “al basma” diye bilinen kötü ruh veya hayali varlıklardan koruma inancının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu maksatla lohusa kadınlar, bir kemerle belleri bağlanır, kırk gün süren lohusalık döneminde yalnız bırakılmaz ve hastalanmasın diye özenle korunur (Taşdelen vd. 2008: 14; Kalafat 2011: 48). Pomak/Torbeş/Goralılarda, çocuğun ilk dişlerini çıkarması, ilk konuşması da önemli bir sevinç kaynağıdır. “Diş toyu” yapıldığı gibi, ilk konuşmanın sevinci ile hediyeler de verilir. Kazaklar, çocuğa koyun dilini çocuk akıcı konuşsun diye yedirirken, Goralıların koyun dilini kekeme olan çocuklara akıcı konuşsun diye emdirdikleri görülür (Taşdelen vd. 2008: 14-15; Kalafat 2011: 48). Pomak/Torbeş/Goralılarda, bebeğin kesilen saç ve tırnakları saklandığı gibi, yaş gözetmeksizin kesilen tırnaklar toprağa gömülür. Benzer uygulamanın görüldüğü Kazak Türklerinde de bebeğin saçı ve tırnağı toprağa gömülür. Kesilen tırnakların toprağa gömülmesi, Anadolu’da, hatta bütün Balkan Türklerinde de görülür (Taşdelen vd. 2008: 15). Pomak/Torbeş/Goralılar, bebeğin saçını tıraş ederler, ancak başında bir perçem bırakırlar. Bebek kız ise, perçemine boncuk takılır. Başta perçem bırakma, Goralılarla Kazaklar ve Orta Anadolu’daki bazı Yörük topluluklarında da görülen ortak bir ritüeldir (Taşdelen vd. 2008: 15). Pomak/Torbeş/Goralılarda, Anadolu ve Orta Asya Türk topluklarında olduğu gibi, çocuğa ismini evin en büyüğü olan dedesi verir. Her aile yedi göbek atasının adlarını bilmek durumundadır. Bu durum Kazaklarda ve diğer Orta Asyalı topluluklarda da geçerlidir. Yedi göbek öncesine kadar atalarının isimlerini bilen Goralılar çocuklarına, çok görülmemekle birlikte, Arslan, Demir, Turan gibi Türkçe isimler de vermektedirler. Bu isimlerin varlığı İslam öncesi dönemden bakiye kaldıkları düşüncesini çağrıştırmaktadır. (Taşdelen vd. 2008: 15-16). 3.2.1.1.2. Evlilik ve Düğün detleriPomak/Torbeş/Goralılarda, aile birliği erkek egemen bir yapıya sahiptir. Büyük ve geniş aile yaygındır. Bu yönüyle başta Kazak aile yapısı olmak üzere, Orta Asya Türklerinin aile yapılarıyla örtüşmektedir. Anadolu’da da geleneksel aile yapısında babaya saygı ve baba otoritesi son derece güçlüdür (Taşdelen vd. 2008: 17). Türkiye’ye göç eden Pomak/Torbeş/Goralılarda benzer aile yapısının hâlâ sürdürüldüğü görülür. Pomak/Torbeş/Goralılarda, oranı gittikçe düşmekle birlikte, Anadolu ve Orta Asya Türklerinde de yaygın olan, kız kaçırma yöntemi ile evlenmek çok yaygındır. Kazaklarda yasaklanmasına rağmen, günümüzde de çok sık vuku bulan bir evlilik şeklidir. (Taşdelen vd. 2008: 17; Kalafat 2006: 45). Pomak/Torbeş/Goralı düğünleriyle Orta Asya ve Anadolu’daki düğün ritüelleri arasında bazı ayrıntılar dışında pek farklılık olmadığı tespit edilmiştir. Davul ve zurna eşliğinde yapılan düğünlerde damadın zifaf odasına girerken yumruklanma ya da dövülmesi âdeti de vardır ki, Anadolu’nun birçok yerinde hâlâ devam eder. Gelinin başına saçı saçma (Saçı pirinç, şeker ve buğday olabilir.) geleneği de İslam öncesi Türk kültürünün bir hatırası olarak Anadolu ve Orta Asya Türk topluklarında da yaygın olarak devam eden bir ritüeldir. (Taşdelen vd. 2008: 17; Kalafat 2011: 48) Pomak/Torbeş/Goralılar ile Türk kültür coğrafyasının diğer üyeleri olan Anadolu ve Orta Asya Türkleri arasında önemli bir benzerlik de, damat tarafının gelinin babasına başlık (kalın) parası verilmesi geleneğini sürdürüyor olmalarıdır. Eskiden daha yaygın olan bu âdet bugün giderek ortadan kalkmaya yüz tutmuştur. Kazaklarda evlilik kalıñmal (başlık) üzerine kuruludur (Taşdelen vd. 2008: 17; Kalafat 2006: 45; Kalafat 2011: 47). Başlık parasından kaçınmak isteyen fakir ailelerin karşılıklı dünürleşme yoluna gitmeleri Goralılarda rastlanan bir âdettir ki, Kazak Türkleri ile Anadolu Türkleri arasında da görülen bir uygulamadır (Taşdelen vd. 2008: 17).Pomak/Torbeş/Goralılarda, şimdilerde biraz gevşese de, evliliğin yedi göbek öteden akrabalık mesafesi olan aileler arasında gerçekleştirilmesi töresi tespit edilmiştir. Bu evlilik biçimi (dıştan evlilik-egzogami) Oğuz Türklerinin dışında Kazaklar, Kırgızlar, Başkurtlar, Altaylılar, Yakutlar, Uygurlar ve diğer Türk topluluklarında da geçerlidir (Taşdelen vd. 2008: 17-18). Pomak/Torbeş/Goralıların düğün geleneklerinde, Anadolu ve Orta Asya Türklerinde olduğu gibi, geline kına yakmak uygulamasının bulunması devam etmektedir (Kalafat 2011: 47).Anadolu ve Orta Asya Türklerinde olduğu gibi, Pomak/Torbeş/Goralılarda da, genç kızların kısmetlerinin açılması için eskiden ağaçlara “adak çaputu” bağlama; düğün evlerine bayrak asma; damat evine gelen gelinin, evin eşiğinden girerken eşiğe saygı anlamında uğuruna inanılarak sağ ayağını atma; yeni evine gelen gelinin, suyun bereketi simgelediğine inanılarak, ayaklarına su serpilmesi geleneklerinin devam ettiği görülmektedir (Kalafat 2011: 47). 3.2.1.1.3. Ölümle İlgili detlerPomak/Torbeş/Goralılarda, ölü evinde ocak yanmaz, yemek yapılmaz. Yemeği komşular getirir. Yedinci günde helva dağıtılır. Ayrıca ölü evinin kapısının önüne sandalye konulur ve üzerine havlu atılır. Ölünün 7, 40, 52. günleri ile yıldönümünde Kur’an ve mevlit okutulur, yemek verilir. Ölümle ilgili bu âdetler Anadolu ve Orta Asya Türk topluluklarıyla büyük benzerlik göstermektedir (Taşdelen vd. 2008: 18-19; Kalafat 2006: 47).Pomak/Torbeş/Goralılarda da, Anadolu ve Orta Asya Türklerinde olduğu gibi, ölen kimsenin üzerine bıçak ya da makas konur. (Taşdelen vd. 2008: 19).3.2.1.1.4. Diğer detlerİnsan hayatının üç önemli aşamasını ifade eden doğum, evlenme ve ölümle ilgili bu âdetlerden başka, çoğunluğu halk inanç ve uygulamalarına ait Türk kültür coğrafyasıyla benzeşen başkaca âdetler de vardır. Onları da özet hâlinde vermek yararlı olacaktır:Misafir geldiğinde gelinin sofraya oturmayıp evin erkeği ve yaşlı annesinin oturması, misafirin eşiğe basmasının hakaret sayılması; Anadolu’nun başta Erzurum olmak üzere belli yörelerinde ve Orta Asya topluluklarında görülen cirit oyununa Goralılarda da rastlanması; geceleri tırnak kesilmemesi, çatı altında ve eşikte oturmanın uğursuzluk sayılması, cinler ve perilerin kuytu yerlerde barındığına inanılması; Türk kültür coğrafyasına ait bahar bayramı gelenekleri olan Sultan Nevruz ve Curcevden denilen Hıdırellezin kutlanması (Taşdelen vd. 2008: 19-20; Kalafat 2011: 47). Nazar inancının varlığı ve nazardan korkulması, dileklerin yerine gelmesi için, eski Türk inançlarında olduğu gibi, dağ sularından suların toplanıp kişinin Allah’a dilekleri için dua etmeden evvel bu suyla yıkanması; Ay tutulduğunda Kur’an okunması ve silah atılıp teneke çalınması (Kalafat 2011: 47; Taşdelen vd. 2008: 20). 3.2.1.2. Somut Kültürel Miras: Maddi Kültür UnsurlarıBir toplumun kimliğini tespitte somut olmayan kültürel mirasa ait unsurlar kadar, somut/maddi kültür unsurlarının da son derece önemi vardır. Bu sebeple varlık ve kimlikleri üzerinde büyük tartışmaların yaşandığı Pomak/Torbeş/Goralılarla ilgili olarak, Balkanlarda kültür tarihi, kültür sosyolojisi gibi bilim dallarından başka, konusu maddi kültür unsurları olan etnografya ve arkeoloji gibi bilim dallarının sunduğu bilgi ve bulgulardan da yararlanmak gerekir.Genellikle dağlık ve yüksek rakımlı yerlerde yaşayan Pomak/Torbeş/Goralı toplumun kültüründe, hayvancılığın daha baskın olduğu yaşama tarzının hâkim olduğu görülür. Bu durum, onların mutfak kültüründe de kendisini gösterir. Nitekim et, süt, peynir, tereyağı…gibi hayvani gıdaların ağır bastığı yemek kültürleri, onların Orta Asya bozkır kültüründen Balkanlara göçmüş, geçmişlerinde göçerlik olan bir topluluk olduklarını göstermektedir. Orta Asya’nın göçebe halkları olan Kazak ve Kırgızların da yemek kültürlerinin büyük ölçüde hayvani gıda ağırlıklı beslenmeye dayandığı görülür.Oldukça disiplinli ve muhafazakâr bir aile yapısına sahip olan Pomak/Torbeş/Goralılarda, baba, evin büyüğü olarak sofraya oturmadan ve yemeğe başlamadan evin diğer üyeleri sofraya oturmaz, yemeğe başlamaz. Benzer aile yapısı ve davranışı Kazak, Kırgız ve Türkiye Türklerinde de gözlenir (Taşdelen vd. 2008: 13-14).Pomak/Torbeş/Goralılarda dikkati çeken ve etnolojik araştırma bakımından büyük önem taşıyan diğer bir gelenek de, mezar taşlarına aile ya da sülale damgalarının işlenmesidir. Daha çok Goralılarda görülen bu âdetin benzerini Kazak Türklerinde de bulmaktayız. Ölen kişinin mezar taşına adı, yaşı, kabilesi veya tayfası yazılır, varsa kabile işareti olan damga konulur (Taşdelen vd. 2008: 18). Ayrıca, Pomak/Torbeş/Goralıların, küçük ve büyükbaş hayvanlarına nişan olarak boyamak ve dağlamak suretiyle hayvanların sahibini belirten damgalar vurduğu da, yazılı kaynaklar yanında, şahsi gözlemlerimiz arasındadır. Avrupa veya Balkanlardaki Türk kültür araştırmalarında “balballar, dokuma örnekleri ve dokumalarda kullanılan damgalar, askerî araç-gereçler, takılar, at kuşamları gibi maddi kültür unsurlarının tarihî belge olarak değerlendirilmediğini” belirten Dr. Mustafa Aksoy, Makedonya’da Üsküp ve Kumanova müzelerinde bulunan balbalların, Türklere özgü olan damga kültürünü yansıtan hayvan damgalarının ve millî kıyafeti yansıtan kadın giysilerinin varlığını, Osmanlı öncesi Türklük izi olarak değerlendirmekte, bu kültür unsurlarının Makedonya’ya veya Balkanlara Osmanlı öncesinde gelen Türklük unsuru olduğunu vurgulamaktadır (Aksoy 2011). Bu da, söz konusu ettiğimiz Pomak topluluğunun geçmişini ve kimliğini araştırırken maddi kültür unsurlarının göz ardı edilmemesi gerektiğini hatırlatan güzel bir örnektir.Yukarıda özet olarak sunduğumuz somut ve somut olmayan kültürel miras unsurları bakımından Pomak/Torbeş/Goralı adıyla anılan topluluğun hem Anadolu hem de Orta Asya Türk topluluklarıyla büyük oranda benzerlik veya aynılıklar içeren gelenekler bütünü içinde yaşadıklarını göstermektedir. 4. Sonuç
Bütün bu ortaklık ve benzerliklerin yanında, hatta üzerinde, Pomak/Torbeş/Goralı vb. adları ile anılıp çok farklı millet ve milliyetlere dâhil edilen bu topluluğa mensup insanların kendilerini “Türk” olarak tanımlamaları zaten her türlü bilgi ve tartışmanın üzerindedir. Çünkü bir insan kendisini ne hissediyor, hangi millete ait görüyorsa odur, ondandır. Bunun tartışılacak tarafı da yoktur. Burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü de, Türklük veya Türk milleti tanımı için hatırlanmalıdır.
Ancak şunu bir kere daha vurgulamakta yarar görüyoruz: Bu topluluğun dün olduğu gibi, bugün de her başı şıkıştığında vatan olarak gördükleri Türkiye’ye sığınmaları dikkate alınmalı ve kendilerini büyük Türklük ailesinin bir parçası olarak kabul edilme talepleri saygıyla karşılanmalıdır. Bu çalışma dolayısıyla da bizzat konuşup görüştüğümüz muhacir Türk vatandaşı Pomakların ne düşündüklerini de unutmamamız gerekir. Nitekim Türkiye’deki birçok Pomak vatandaşımızın “Bulgar ruhu bana çok uzak, Bulgar kavramı benim için ‘Ortodoks Hristiyan’ demek. Bu algı, bizzat Bulgarların eseridir. Çünkü defalarca bizi Hristiyanlaştırmak istediler, bunun için zulmettiler, öldürdüler, adımızı değiştirdiler, vatanımızdan sürdüler… Onun için ‘Siz Bulgar’sınız, sizi zorla Müslümanlaştırdılar…’ sözlerine acı acı gülüyoruz. Evet Pomak’ız, ama unutulmasın, biz Müslüman olduğumuz için Pomak’ız, Türk’üz; bu, böyle biline!” sözleri çok anlamlıdır. Bu ölçü, onları Bulgar, Yunan, Makedon ve Sırplardan farklı kılan temel ayrımı işaret etmektedir.
KAYNAKLARAKSOY, Mustafa (2011). “Makedonya’da Balballar, İskitler-Türkler”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, İstanbul Eylül 2011, s. 9-13.ALP, İlker (2008). Pomak Türkleri (Kumanlar-Kıpçaklar), Edirne: Trakya Üniversitesi Yay. AYDINLI, Ahmet (1971). Batı Trakya Faciasının İç Yüzü, İstanbul: Akın Yayınları.BOZOV, Salih (2010). İsimleri Uğruna, İstanbul: Sultangazi Belediyesi Yay.ÇAVUŞOĞLU, Halim (1993). Balkanlar’da Pomak Türkleri Tarih ve Sosyo-Kültürel Yapı, Ankara: KÖKSAV Yay.ÇETİN, Necat (2011). “Rumeli Pomak Muhacirlerinin Kurduğu (İskân Edildiği) Osmaniye (Kavakalan) Köyü (İzmir- Bayındır-Çınardibi) ve 1904 Yılı Osmanlı Nüfus Sayımı”, http://fikiryolu.net.DİNÇ, Hakkı (2008). Arda’dan Anadolu’ya, Tekirdağ: Haber Eksen Yayıncılık.EREN, A. Cevat (1997). “Pomaklar”, İslâm Ansiklopedisi, 9. Cilt, Eskişehir: MEB Yay., s. 572-576.GÖZLER, Kemal (2001). Les Villages Pomaks de Lofça, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay. HAMZAOĞLU, Yusuf (2000). Balkan Türklüğü Araştırmalar, İncelemeler (Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.JELAVICH, Barbara (2009). Balkan Tarihi 18. ve 19. Yüzyıllar, C 1, İstanbul: Küre Yayınları.İNALCIK, Halil (2005). “Türkler ve Balkanlar”, BAL-TAM Türklük Bilgisi 3, Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi, Prizren, s. 20-21.KAFESOĞLU, İbrahim (1992). Türk Millî Kültürü, İstanbul: Boğaziçi Yay.KALAFAT, Yaşar (2006). Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları, Ankara: Berikan Yayınevi.KALAFAT, Yaşar (2011). “Karşılaştırmalı Gora/Goralı Halk İnançları”, 2023 Aylık Dergi, Sayı: 123, s. 46-49.KIRBAÇ, Selçuk- SOFUOĞLU, Ebubekir (2008). “Gora Dilindeki Türkçe Kelimeler”, Şar Dağlarının Tepesindeki Kaya Gora Abidesi, Editör: Ebubekir Sofuoğlu, İstanbul: Fsf Print Hause, s. 27-45.KURAT, Akdes Nimet (1997). “Peçenekler”, İslâm Ansiklopedisi, 9. Cilt, Eskişehir: MEB Yay., s. 535-543.MEMİŞOĞLU, Hüseyin (1999). Balkanlarda Pomak Türkleri, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Yay.ORTAYLI, İlber (2010). Osmanlı Barışı, İstanbul: Timaş Yay.ÖGEL, Bahaeddin (1979). Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Ankara: Kömen Yay.ÖGEL, Bahaeddin (1991). İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay.ÖGEL, Bahaeddin (2006). Türk Mitolojisi, II. Cilt, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay.ÖZÇELİK, Selahittin (2006). Balkanlarda Kimlik Arayışı Bulgar Terör Örgütünün Anatomisi, İstanbul: İlgi Yay.TAŞDELEN, Musa vd. (2008). “Goralıların detleri Üzerine: İlk Tespitler”, Şar Dağlarının Tepesindeki Kaya Gora Abidesi, Editör: Ebubekir Sofuoğlu, İstanbul: Fsf Print Hause, s. 11-25.TEKİN, Talât (1987). Tuna Bulgarları ve Dilleri, Ankara: Türk Dil Kurumu Yay. TEKİN, Talât (1988). Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, Ankara: Türk Dil Kurumu Yay.TEODOSIJEVIĆ, Mirjana (2007). Srpko-Turski Rećnik, Beograd.TODOROVA, Maria (2006). Balkanları Tahayyül Etmek, Çev.: Dilek Şendil, İstanbul: İletişim Yayınları.TOGAN, A. Zeki (1981). Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul: Enderun Kitabevi.TURAN, Çimen-PEKİN, Müfide-GÜVENÇ, Sefer (2007). Belleklerdeki Güzellik Mübadele Türküleri Makedonca- Pomakça-Rumca-Türkçe-Vlahça Derlemeler, İstanbul: Lozan Mübadilleri Vakfı Yayınları.Türkçe Sözlük (2005), Ankara: Türk Dil Kurumu Yay.UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı (1988). Osmanlı Tarihi, C 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay.ÜNALAN, Şükrü (2004). Dil ve Kültür, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım Yay.YENİÇERİ, Özcan (2007).” Kimlik Denilen Benlik Üzerine”, Genç Kardelen, Sayı: 13, Temmuz-Ağustos 2007, s. 3-6.http://balturk.org.tr (20.03.2012)http://www.mustafaaksoy.com (16.04.2012)http://www.umutdolu.com (02.04.2012)http://pomaktarihi.blogspot.com (14.02.2012)
Bir yanıt bırakın