İstanbul’un fethi Hz. Peygamber’in (sas) yüzyıllar öncesinden ümmetine verdiği bir müjde neticesinde mübarek bir komutana ve onun kutlu ordusuna nasip olmuştur. Fetih hadisinin sıhhatine dair 1970’lerden itibaren ortaya çıkan tartışmalar, merhum Ali Yardım’ın tespitine göre Müslüman-Türk düşmanlığının ve Bizans’ın yeniden ihyası propagandasına kendini kaptıran çevrelerin gündemidir.
Peygamber Efendimizin hadislerinin hem şehirleri hem de insanı inşa eden bir hakikat olduğu düşünüldüğünde, Müslümanların tarih şuurunda mevzû hadislerin dahî bir işlevinin olduğu görülecektir. Tarihî muhayyile zaman içerisinde ideallere bürünmüştür. Emeviler’in başkenti Şam, Abbasiler’in siyasi merkezi Bağdat, İran ve çevresindeki Kazvin ve Horasan gibi şehirler, Askalan, Nusaybin, Cidde ve Mısır gibi birçok tarihî şehrin İslamlaşmasına mevzû hadisler katkı sağlamıştır. “Kim saadete ve şehitlik mertebesine ermek isterse Kazvin şehrinin kapısında şehit olsun” gibi mevzû hadisler birçok şehrin tarihî süreçte İslam şehri olmasında etkili olmuştur.
Fetihten sonra dünyanın yegâne hâkimi olduğunu ifade eden unvanları İslam’ın yeryüzündeki izzetini göstermek için kullanan Fatih Sultan Mehmed, “Kayser-i Rum”, “Sultanu’l-Berreyn ve Hakanu’l-Bahreyn” yani iki karanın sultanı ve iki denizin hakanı, “Sultanu’l-Guzât ve’l-Mücâhidîn” yani gazilerin ve mücahitlerin sultanı olarak anılmıştır. Bu hâl onu fetih sevincine garketmiş ve neşesini fetih mektubları (beşaretnameler) yazmak suretiyle ızhar etmiştir. Döneminin usül ve adetlerine uyularak yazılmış olan bu mektuplar ve bu mektuplara verilen cevaplar Feridun Bey’in Münşeâtu’s-selatin’inde bir araya toplanmıştır.
Fatih’in fetih sevincini paylaştığı zatlardan birisi de dönemin Mekke Emiri Hace Hacı Muhammed ez-Zeytunî’dir. Edirne’de dünyaya gelen Fatih’in Mekke ve Medine’ye olan gönül bağı ve İstanbul’un fetih müjdesine dair yazdığı mektubun bizde uyandırdığı intiba, henüz sarayın İstanbul’a taşınmadan öncesinde yani Edirne’den yazıldığıdır.
Dönemin Mekke Emirinin tam ismi Muhammed b. Muhammed eş-Şeyh el-Fazıl el-Bari’ Muhibbuddin (Bedreddin) ez-Zeytunî el-Avfi’dir. Nesebi ise cennetle müjdelenen sahabîlerden Abdurrahman b. Avf’a (ra) dayanmaktadır. Fatih Sultan Mehmed’den Mekke Şerifi Muhammed ez-Zeytunî’ye gönderilen ve İslambol’un fethini tebşir eden bu mektubu merhum Ahmed Ateş tarafından yapılan tercümeye istinaden, kısmen sadeleştirmek suretiyle Evlâd-ı Fâtihân okurlarına arz ediyoruz.
Allah’a şükürler ve seçtiği kullarına selam olsun.
Allah, el-Makarr es-Seyyidî es-Senedî eş-Şerîfî el-Eşrefî el-Ekremî el-A’lemî el-Evra’î en-Nizâmî el-İmâmî el-Hümâmî el-Evhadî el-Emcedî el-Âlimî el-Âmilî el-A’zamî el-Evlevî el-A’levî el-Alevî el-Müşeyyidî el-Müeyyedî en-Nasîrî ez-Zâhîrî et-Tâhirî, hac ve Haremeyn’in temellerini yükselten, yüksek ülkelerdeki meşhedleri ve iki Merve’yi (Safa ile Merve’yi) koruyan, büyüklük ve celâl merasimini kuran, maksat ve emellerin düğümlendiği yerleri sağlamlaştıran, kıymet ve vakar ışıklarının çıktığı yer olan, din ve devletin iyiliklerini kazanan Allah’ın Elçisi’nin ciğerlerinin bir parçası, iffetli kızının torunlarının seçilmişi, iman edenlerin velisi, günahkârlara şefaat eden Allah Elçisi çocuklarının hulasası, o yüksek seyyid, yüce reis, Beytullah’ın (Allah şerefini artırsın) ve çevresinin sultanı, Alaü’d-devle ve’l-mille ve’d-din es-Seyyid el-Ahsanî el-Aclânî el-Hasanî’nin (yıllar ve zamanlar boyunca İlk ve Sonların Efendisi (en iyi salât ve selam ona olsun) ile iyi ve temiz olan evlatlarının ve bütün sahabesinin hürmeti için, Yüce Allah saadetini artırsın, seyyidliğini devam ettirsin, ocağı yıkılmayan bir devlet, izleri kaybolmayan bir nimet içinde kalsın, sevgi ve muhabbetinin bağları her zaman sağlam, hizmeti ve yardımının düğümleri her zaman muntazam ve düzgün kalsın) yüceliğini artırsın.
Bundan sonra bu mektubu Yüce Allah’ın bu sene bize nasip ettiği hiçbir gözün görmediği ve hiçbir kulağın duymadığı fetihleri müjdelemek için yolladık. Bu da iki denizin birbirine yaklaştığı yere bağlı, karşısında Galata denilen başka bir şehir, doğu tarafında Üsküdar adlı diğer bir şehir bulunan Kostantiniye diye şöhret kazanmış olan şehrin zapt edilmesidir. İlki yedi başlı ejderha gibi bir yılana benzer. Başları surların tepeleridir; yahut bu tepeler, aziz ve yüce olan Allah’ın emri ile, İslam hilafetine duracak yer olarak hazırlanmış, Allah’ın hikmetlerinin takdiri ile bize nasip edilmiş olan yüksek, sağlam, zirvesi göklere varır yedi büyük dağdır. Şüphesiz bu şehirlerin sultanıdır. Onun sağ ve sol yanlarındaki öteki iki şehir sultanın iki tarafındaki iki hizmetçisi gibidir.
Onlara karşı yönelip, o şehri almaya azmettiğimiz zaman, iç ve dışında bulunan kâfirler üzerimize saldırdı ve bizimle savaş yaptılar. Şeriatın buyurduğu cizyeyi vermeyi reddetmelerinden sonra, aramızda iki aya yakın savaş oldu. Sonra döğüşmekten aciz düştüler, savaştan kaçtılar. Müslümanlar toplu olarak üzerlerine yürüdü. Cihad yapanların her biri, denizde ve karada, hakkı ile cihad etti. Sura yaklaşıldı ve tek ilaha tapan kahramanlardan kalabalık bir topluluk, mancınık ve toplarla yıkılmış olan duvarındaki gediklerin üzerine çıktı. 20 Cemaziyelevvel Salı günü Allahuekber ve Lailaheillallah diyen Müslümanların kelimesi ile mübarekleşmiş ve nurlanmış olan bu şehrin içinde girdiler. İlk önce bu melunların başının, yani lanetli tekfurun, başı kesildi ve o müşriklerden başka öldürülenler ile beraber cehenneme gitti. Evleri yıkıldı, haçları parçalandı, hazineleri ve malları yağma edildi, çocuk ve yavruları esir alındı. Keşişlerin mabedleri Muhammed ümmetinin ve Ahmed dini topluluğunun mescidleri haline getirildi. Bu yerler rahiplerin pisliğinden ve Hristiyanlığın necasetinden temizlendi. “İşte bu suretle, zulmedenler güruhunun ardı arkası kesilmişti. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (En’am, 6/45) Kılıçtan arta kalanlara gelince, onları affettik ve beytülmal için onlara yıllık cizye kestik.
Hutbe minberleri, yüksek ve parlak lakaplarımızın şerefi ile şereflenince, basılmış dirhem ve dinarların yüzleri açık ve temiz adlarımızın süsü ile süslenince, yakınların iftiharı ve Haremeyn hacılarının süsü Hace Hacı Muhammed ez-Zeytunî’yi giderken ve gelirken Allah onu korusun ve ona hayırlısı ile ve doğrulukla oraya varıp geri gelme nasip etsin. Mektubu bildirmek ve müjdeyi ulaştırmak için, sizin yüksek yanınıza yolladık. Sizin yüksek ve kıymetli katınızdan, bu en büyük sevinç ve ilahi lütfunun haberi size vasıl olunca, yüksek Haremeyn sakinleri, doğru yolu bulmuş olan âlim ve seyyidler, salih amel yapan zahid ve dindarlar, Hakk’a vasıl olmuş asil şeyhler, Allah’dan korkan seçilmiş imamlar, küçükler ve büyüklerle beraber ve parçalanmaz en sağlam bağ gibi olan Beytullah Kâbe örtüsünün eteklerine tutunanların ve zemzem ve makam ile şeref bulmuşların, Allah’ın elçisinin (ona salat ve selam olsun) türbesi yakınlarında itikafa çekilmiş olanlarla birlikte çok çok sevinç göstermeniz ve Arafat’ta devletimizin devamı için bize dua ile yardım dileyen kimselerin Allah, Peygamber’i, onun evlad ve akrabaları için bereketlerini üzerimize yaysın ve derecelerini yükseltsin tayin edilmesidir.
Kendisinden bahsedilen Hace Hacı Muhammed ez-Zeytunî ile hediye olarak bilhassa size bu ganimetten alınmış halis altından ağırlık ve ayarı tam 2000 filori (3,5 gr. ağırlığında altın para) gönderdik. Bundan başka muhtaç olanlar için 7000 filori gönderdik. Bunun 2000’i seyyid ve nakibler için, 1000’i Haremeyn’e mahsus hizmetçiler için olup, geri kalanı Mekke-i Muazzama ile Medine-i Münevvere’de (Allah şereflerini artırsın!) yerleşmiş muhtaç kimseler içindir. Sizden bunun ihtiyaçlarına ve fakirliklerine göre onlar arasında bölüştürmeniz ve işin nasıl olduğunu bize bildirmeniz lütuf ve ihsan ile onlardan bizim için daimi olarak dua almanız rica olunur. Yüce Allah dilerse.
Allah sizi korusun ve kıyamet gününe kadar ebedi saadet ile sonu gelmez seyyidlikte baki bıraksın! Âmin, Ey alemlerin sahibi! Allah, Peygamber ve elçilerinin sonuncusuna, onun evlatlarına ve bütün sahabesine salat etsin!
(Ahmed Ateş, “İstanbul’un Fethine Dair”, İÜ Tarih Dergisi, c. IV, sy. 7, s. 24-26, 1952)
Dr. Abdullah Taha İMAMOĞLU
Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi
Bir yanıt bırakın