Mazhar-ı İltifat-ı Rasulillah FATİH SULTAN MEHMED HAN HAZRETLERİ

İslam tarihinde Mekke ve Kudüs’ten sonra fethedilen en önemli yer şüphesiz ki İstanbul’dur. İstanbul’un fethi Türk tarihinde Malazgirt zaferinden bile daha önemli kabul edilmiştir.

 

İşte bu fethi gerçekleştiren “Fatih” diye tarihe geçen ve Türklerin tarih boyunca yetiştirdikleri dünya çapında şahsiyetlerin şüphesiz en büyüğü olan, beşer tarihinin pek mümtaz ve müstesna siması II. Mehmed 30 Mart 1432 günü Edirne sarayında dünyaya geldi. Babası öldükten sonra 6 Şubat 1451’de Halil Paşa’nın gizlice gönderdiği ulak Manisa’ya ulaştı. II. Mehmed Arap atına bindi 2 günde Gelibolu’ya ulaştı. 2 gün burada maiyetinin gelmesini bekledi ve nihayet yavaş bir yürüyüşle Edirne’ye geldi.

 

Fatih Sultan Mehmed’i anlamak ve anlatmak kolay bir iş değildir. Çocukluğu eğitimi, yöneticiliği, başlı başına araştırılması, ibret alınması ve uygulanması gereken bir konudur. Hepimiz biliyoruz ki Osmanlı şehzadeleri padişah olmazdan önce Manisa, Amasya, Trabzon gibi sancak merkezlerinde hem devletin nasıl yönetileceğini valilik yaparak görürler, hem de babalarının otoritesinden uzak kendi kabiliyetlerini geliştirme imkânı bulurlardı. Tabii ki bu çok kolay bir iş değildir. Öncelikle bir fedakârlık meselesidir. Bugün çocuklarımızı ilkokula giderken değil, üniversiteye hatta askeri birliğine giderken bile ailesi ile beraber götürmek belki de onların kişisel gelişimi önündeki en büyük engeldir.

 

Ecdadımız medrese eğitimi alan bir mollanın, devleti yönetecek olan bir devşirmenin, ailesi ile olan ilişkisini makul ölçüde kesmiştir. Bu şartlarda yetişen bilim adamları, devlet adamları ve askerler devletimize büyük hizmetler etmiştir. Şehzadeler de aynı şartlarda yetişirken kendi içlerindeki rekabet onlar için bir motivasyon olmuştur.

 

İnsanın gönlünü yaralayan vicdanen kabullenmesi çok zor olan “kardeş katli” hadisesi, belki de devletin devamında daha çok insanın hayatını kaybetmemesinde önemli bir etken olmuştur.

 

Fatih dönemi devamında böyle bir olay yaşanmış Sultan Beyazıd ile Cem Sultan arasında taht kavgası Osmanlı Devleti’ni bölünmenin eşiğine getirmiştir. Daha da önemlisi aynı yıllarda Endülüs’te Müslüman katliamına gerekli şekilde müdahale edilememesine sebep olmuştur.

 

Ankara Savaşı’ndan sonra dağılan devleti derleyip toparlamak Çelebi Mehmed’e nasip olmuş, bu devletin gerçek manada tüm müesseseleriyle imparatorluk altyapısına kavuşturulması torunu Sultan Fatih ile gerçekleştirilmiştir.

 

Sultan Fatih, önce Edirne’de Saatli Medrese ve Peykler Medresesi’nde eğitim almış, İstanbul fethinden sonra Sahn-ı Seman medreseleriyle İstanbul üniversitelerinin temellerini atmıştır. Onun ilmî seviyesi orta çağ ölçülerini aşan bir keyfiyettir. Tarihçi Gabriel, Rumeli Hisarı’nın inşası ile ilgili olarak Fatih hakkında şunları söyler: “Bir harp adamı olan II. Mehmed kuleler, kapılar, hisarlar gibi muhtelif kısımların ehemmiyet ve yerlerine tayin hususunda araziden müdekkikane bir suretle faydalanarak hisarın umumî eşkalini tespit için gereken fennî malumata sahip idi.”

 

*                      *                      *

 

İstanbul’un fethi ile bir çağ kapandı bir çağ açıldı diyoruz. Fakat neler yaşandı da bir çağ açıldı, biraz da ona bakalım.

 

29 Mayıs 1453 sabahı, tarihçi Hammer’e göre İstanbul şehrinin 29. ve son muhasarasını teşkil ediyordu. Bu sıralarda yalnız Bahçe Kapısı’ndaki Giritli bahriye askerlerinin mukavemeti devam ediyordu. Bu kahramanlık padişahın çok hoşuna gitti, bunların esir alınmayıp silahlarıyla beraber gemilerine binip Girit’e gitmelerine müsaade etti. Bu jest orta çağda görülmeyen bir hadiseydi fakat II. Mehmed de zaten orta çağ adamı değildi.

 

Fetihten hemen sonra Ayasofya’ya sığınan on binlerce insanın burnu bile kanamadı. II. Mehmed Topkapı’sından şehre girdi. Bizans halkının tezahürat ve alkışlar, Türk askerinin ezan ve tekbir sesleri arasında “Fatih” ve “Roma İmparatoru” sıfatıyla Ayasofya’ya geldi. Bu anı bir Bizans’lı tarihçi şöyle tasvir eder: “Sultan atından indi… Patrik ve bütün halk yerlere kapanarak bol bol ağladılar. Fakat sultan onlara eliyle susmalarını işaret etti. Sükûnet teessüs edince Patrik’e ‘Ayağa kalk! Ben Sultan II. Mehmed sana, arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız’”.

 

Fethi müteakip günlerde Doğu Roma ileri gelenleri, Georgios Skolarios’u, “Gennadios” ismi ile “Ortodoks Cihan Patriği” seçildi. Sultan Fatih orta çağ havsalasının alamayacağı bu seçimi tasdik etti. Patrik’i yemeğe davet etti. Kendisi ile dini ve felsefi sohbette bulundu. Birkaç gün içinde mağlup Bizans’ın yaralarını sardı ve mağrur başkent halkının sevgi ve saygısını kazandı. Patriklerin bundan böyle vezir (mareşal) rütbesine eşit rütbede ve protokolde sayılmasını emretti.

 

Fatih fetihten sonra şehri gezdi. Başvekil Lukas Notaras’ı huzuruna kabul ve iltifat etti. İhsanlarda bulunup gitmesine müsaade etti. XI. Konstanti’nin bütün firar tekliflerini reddedip kahramanca ölümüne teessür göstermek necabetinde bulundu. Cesedini buldurttu. İmparatorlara mahsus bir törenle gömülmesini rahiplere emretti.

 

Galata’da oturan Avrupalıların binlercesi korkudan evlerini terkedip limandaki gemilere ve banliyölere sığınmıştı. Galata, Sultan’a teslim olduğu için Doğu Roma İmparatorluğu’na yardım etmesine rağmen II. Mehmed tarafından affa mazhar oldu. Hiçbir şekilde yağma edilmedi. Hatta boş evlerin açılarak içindeki bütün eşya ve emvalin yazılıp mühürlenmesi gibi orta çağ tarihinde örneği olmayan bir padişah iradesi çıktı. Eşyalara üç ay zarfında sahip çıkmadıkları takdirde hazinenin el koyacağı bildirildi.

 

*                      *                      *

 

Fatih Osmanlı hükümdarları içinde hem en büyük asker hem en büyük devlet ve siyaset adamı hem de en büyük âlim olanıdır. Yaklaşık yedi dil biliyordu. Bütün tebaasının diline hâkimdi.

 

Fatih 18 yılda irili ufaklı 25 devlet üzerine sefer yapmıştır. Son hedefi Roma idi. Dâhiyane bir şekilde düşmanlarının hepsi ile savaş halinde olduğu halde birleşmelerine meydan vermeden teker teker vuran büyük Türk Hakan’ı sonunda Avrupa’nın “Türk Sulhuna” muhtaç olduğunu ispatlamıştır.

 

Güzel sanatların çeşitli dalları ile ilgilenen Fatih Sultan Mehmed sarayını bir sanat yuvası haline getirdi. Çeşitli sanatçılara ve bilim adamlarına sahip çıktı. “Avnî” mahlâsı ile şiirler yazdı. Avnî, “yardım eden” manasındadır. Şiirlerinde öne çıkan derin bir lirizm ile samimiyettir. Siyasi olarak keskin bir insan olmasının yanında söz sanatlarında da keskinliği barizdir.

 

*                      *                      *

 

Fatih Sultan Mehmed Han 25 Nisan 1481 günü Topkapı sarayından ayrıldı. Boğazı geçti Üsküdar’a çıktı. Maltepe ve Gebze arasında ordugâhını kurdu.  Çok sevdiği hayatının en büyük kısmını arasında geçirdiği ordusunu son görüşü olduğunu tahmin etmiyordu. Pek muhtemelen İtalya üzerine çıkmak üzere olduğu büyük sefer için son hazırlıklarını yapıyordu. Ölümle sonuçlanacak bir rahatsızlığı yoktu. Fakat ansızın şiddetle sancılandı ve 3 Mayıs 1481 Perşembe günü vefat etti.

 

İddiaya göre Fatih, Venedik tarafından zehirletilerek öldürülmüştür. Bu, Venedik’in padişaha yöneltilen 15’nci ve son suikastıdır. Venedik son teşebbüsü Fatih’in özel doktorlarından Venedikli bir Yahudi olup güya ihtida eden ve Yakup Paşa adını alın Maestro Iacobo vasıtasıyla yapmıştır. Venedik, başardığı taktirde Iacobo’ya büyük bir servet va’detmiş ve kendisinden sonra gelen neslinin de Venedik vatandaşı olmasını ve bütün vergilerden muaf tutulmasını va’detmiştir.

 

Fatih Üsküdar’ı geçtiği gün yani 25 Nisan’da zehirlenmeye başlanmış ve sonra tedavi bahanesiyle zehrin dozu iyice arttırılmıştır. Fatih’in ölümünü yakinen bilen Aşık Paşazade padişahın ciğerinin doğranarak kan kustuğunu yazmaktadır. Hakan’ın suikasta maruz kaldığı derhal anlaşılmış Maestro Iacobo namı değer Yakup Paşa hükümdarın ölümünden az sonra Türk askeri tarafından parça parça edilmiş ve va’dedilen servete kavuşamamıştır.

 

“La Grande Aquila e Morta/Büyük kartal öldü” cümlesini taşıyan nameyi Venedik’in İstanbul büyükelçiliğinin bir kuryesi olaydan 16 günden sonra Venedik’e getirdi. Birkaç gün sonra haber Roma’ya da ulaştı. Bütün İtalya’da toplar atılıp günlerce şenlik yapıldı. Papa’nın emriyle bütün Avrupa kiliselerinde üç gün üç gece çanlar çalınıp “şükür ayini” yapıldı.

 

“Konstatiniyye muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” hadis-i şerifindeki iltifata mazhar olan Fatih Sultan Mehmed, bir beşerin ulaşabileceği en büyük makama ulaşmıştır.

 

Vefatından yaklaşık 500 yıl sonra bile Edirne’deki selatin camilerinde Cuma hutbesinden önce “Mazhar-ı İltifat-ı Rasullillah Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin Ruhuna!” denilerek kendisine Fâtiha gönderilmesi, onun ulaştığı bu makama gösterdiğimiz saygının gereğidir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*