Kültür ve medeniyetimizin en önemli şehirlerinden birisi olan Edirne, günümüzde halen Avrupa topraklarında tarihimizin ve İslam’ın güçlü bir kalesi olarak var olmaya devam ediyor. Yakın tarihte bile, silahlı dış düşmanların ve silahsız iç düşmanların olanca gayretleriyle bunca yakılıp yıkılmışlığına, satılmışlığına ve talan edilmişliğine rağmen, kimliğini ve varlığını koruyor. Bunda Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sas) İstanbul’un fethini müjdelerken aslında Edirne’yi de “müjdelemiş” olmasının bir etkisi ve hikmeti olsa gerek. Edirne başta Selimiye’si olmak üzere, barındırdığı pek çok alametleriyle kimliğini, şerefini ve varlığını sürdürüyor.
Edirne’nin şerefine şeref katan bu alametlerden birisi var ki, ne hikmetse bugüne kadar pek bilinmeden, gündeme getirilmeden öylece kalmış. Bu değerli emanet, Muradiye Camii’nde bulunan ve Peygamber Efendimiz’in mübarek kabirlerinden getirilmiş olan bir parça taştır.
Edirne’ye dair basılı eserlerde bu taşın varlığına dair bir bilgiye rastlanmaması ise ilginçtir. Sadece TDV İslam Ansiklopedisi’nde “Muradiye Külliyesi” maddesinde, bu taştan bahisle, halk tarafından “Kâbe taşı” olarak tanımlandığı için Muradiye’nin Edirne’de Eski Cami’den sonra ikinci önemli ziyaret yeri olduğu yolunda bilgiler verilmiş ise de aşağıdaki kitâbeye göre bu tespitin hatalı olduğu görülmektedir.
Muradiye Camii’nin kıble duvarında, mihrap ile minber arasında, minbere yakın bir yere yerleştirilmiş yeşil çerçeve içindeki taşın ne olduğu ile ilgili üzerindeki yazı hâlâ yerinde duruyor. Yazının Osmanlı Türkçesi ve yeni harflerle yazımı şöyledir:
Mebde’-i zuhûr-i sırr-ı vahdet | وحدت سر ظهور مبدأ |
ve nümûne-i nûr-i zât-ı ehadiyyet | و نمونه نور ذات أحديت |
kâffe-i mevcûdâta bâ’is-i rahmet | كافه موجوداته باعث رحمت |
cemî’-i âcizâna sebeb-i mağfiret | جميع عاجزانه سبب مغفرت |
Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem | حضرت محمد صلى الله عليه و سلم |
Efendimiz Hazretlerinin | افندمز حضرتلرينك |
eşref-i rûy-i zemîn | اشرف روي زمين |
ve menzilgâh-ı Cibrîl-i Emîn | و منزاكاه جبريل امين |
olan mübârek Hücre-i | اولان مبارك حجره |
Saâdetleri binikiyüz senesi | سعادتارى بيك ايكيوز سنه سى |
ta’mîr olunur iken ahz | تعمير اولنور ايكن اخذ |
olunan hacer-i mübârekdir. | اولنان حجر مباركدر |
Bugünkü Türkçe ile ifade edilecek olursa, “Vahdet sırrının ortaya çıkışının başlangıcı, Allah’ın birliğinin nurunun numunesi, tüm varlıklara rahmet sebebi, bütün acizlere mağfiret sebebi, Hz. Muhammed Efendimiz’in (sas), yeryüzünün en şerefli yeri ve Cibril-i Emin’in indiği yer olan mübarek odaları, bin iki yüz yılında tamir edilirken alınan mübarek taştır.”
Bilindiği gibi, Hücre-i Saadet, Peygamberimiz’in Hz. Ayşe Validemizle (ra) birlikte yaşadığı, vefat edince defnedildiği odasıdır. Vefatından sonra aynı yere, Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) Efendilerimiz de defnedilmiş, daha sonra üzerine türbe yapılarak bugün Kubbe-i Hadrâ (Yeşil Kubbe) olarak bilinen halini almıştır. Bu mübarek mekân, tarih boyunca birçok değişikliklere uğramış ve tamirler görmüştür. Hicaz topraklarının ve halifeliğin Osmanlılara geçmesi ile birlikte en çok da Osmanlı padişahları, Peygamberimiz’e hürmet nişanesi olarak hediyeler göndermişler, imar ve ihya hizmetlerinde bulunmuşlardır.
Muradiye’deki mübarek taşa ve yazısına dönecek olursak, bunun hicrî 1200 yılında yapılan tamir esnasında düşen bir taş olduğu belirtilmektedir. Miladi karşılığı 1785-1786 olan bu yıllarda ise Osmanlı padişahlarından Sultan I. Abdülhamid Han’ın saltanatı (1774-1789) hüküm sürmektedir. Söz konusu kitâbenin ne zaman yazıldığı ve/ya cami duvarına ne zaman konulduğu belli değilse de, buradan anlaşıldığına göre Hücre-i Saadet’in hicrî 1200 yılında tamir gördüğü, taşın da o tamir esnasında alınarak Muradiye Camii’ne konulduğu kesindir.
O tarihteki tamirata işaret eden bu bilgi ile, Sultan I. Abdülhamid Han’ın padişah olması arasında da gerek tarihî bilgiler ve gerekse I. Abdülhamid’in kişiliği yönünden uyum vardır. Zira I. Abdülhamid kişilik olarak, halim-selim, halka karşı şefkatli olmasının yanı sıra Peygamber sevgisiyle dolu, “veli padişahlardan” sayılır. Öyle ki, Harameyn’e yaptığı imar hizmetlerinden başka, Peygamber aşkıyla kaleme aldığı bir kasidesi vardır. “Ey Efendim, Ya Rasulallah! Tutuver elimden, senden başka kimsem yoktur, kimseye de meyletmem…” mealinde mısralarla başlayan bu kaside, Eyüp Sabri Paşa’nın Mir’ât-ı Medîne adlı eserinde yazdığına göre, Hücre-i Saadet’in duvarlarına çepeçevre nakşedildiğinden dolayı “Kaside-i Hucriyye” adıyla anılmıştır.
İşte! Peygamber aşığı, Kaside-i Hucriyye sahibi bir padişah döneminde geçirdiği tamir esnasında Hücre-i Saadet’ten alınmış olan bu hacer-i mübarek, Edirne’ye ve Muradiye’ye değer katmaya ve şeref vermeye devam etmektedir. Hâl-i hazırda Edirne’de Muradiye Camii’ndeki yerinde durmakta ve Peygamber sevdalısı ziyaretçilerini beklemektedir.
Öğr. Gör. Şükrü ÇEŞME
Trakya Üniversitesi
Bir yanıt bırakın