“Ey Trakya Çocukları! Sen ki göç nedir, göçmen nasıldır gayet iyi bilirsin! İşte karşında bir göç ve göçmen var. Üstüne düşeni sana söylüyor. Hadi yardıma!…”[1]*
Balkanlarda beş yüzyıllık hâkimiyetimiz, 19. yüzyılda sarsılmaya başlamış, Osmanlı İmparatorluğu’nun beklenmedik bir şekilde Avrupa’dan çekilmesiyle sona ermiş ve neticede Balkan Türkleri Anadolu’ya dönmek zorunda kalmışlardır. Bölgeden ilk büyük Türk göçü, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, “Doksan Üç Muhacereti” ile olmuştur.
Tarihî süreçte Edirne, ‘göç nedir, göçmen nasıldır?’ hususunu hafızasına kazımış, geçici muhacir toplama merkezi haline gelmiş ve göçmenlerin yerleştirilmesine öncülük etmiştir. 1879-1890 göçlerinin ardından, 1912-1913 Balkan Savaşları esnasında ve sonrasında da göç dalgaları devam etmiştir. Balkan Savaşları’nda 440.000 Türk, Makedonya ve Trakya’dan Anadolu’ya göç etmiştir.
Cumhuriyet Dönemi’nde de Türkiye’ye göçler devam etmiş, bu dönemde çeşitli baskı, yıldırma ve propagandayla Bulgaristan’daki Türkler, göçe zorlanmışlardır. Cumhuriyetin ilk yıllarında (1923-1939) Bulgaristan’dan Türkiye’ye yaklaşık 200 bin kişi göç etmiştir. 1950-1951 göçünde ise, Bulgaristan’dan Türkiye’ye 37.351 aile olmak üzere toplam 154.393 göçmen gelmiştir.
1950-51 yıllarında göçün ana istasyonu Karaağaç olmuş, muhacirler Karaağaç’taki göçmen misafirhanesine yerleştirilmişlerdir. Anavatandan uzak yaşamış olan göçmenlerin Karaağaç’taki “ilk Bayram Namazı’nı” dönemin Yeni Edirne Gazetesi; ağızlardan yükselen tekbir seslerinin hıçkırıklara karıştığını, secdeye kapandıkça toprağı öpen göçmenlerin vatanın, milletin selametine ve devletin ileri gelenlerine dua ettiklerini, namazın sonunda imamlık vazifesini gören Rüstem Hoca’nın verdiği vaazı dinlediklerini ve şanlı Türk bayrağına sarılıp öptüklerini aktarmıştır.
Edirne, Karaağaç’ta Askerî Kışla içerisinde bulunan fotoğraftaki yapı, yazımızın konusu göçmen misafirhanesi olup bu dönemin tanığıdır. 1890 yılında, II. Abdülhamid Han döneminde “Askerî Hastane” olarak inşa edilmiş bir yapıdır. 1891’de “Küçük Zabitan Mektebi”, 1912’de tekrar “Askeri Hastane”, 1938’de “Köy Enstitüsü”, 1939 yılında “Eğitim Kursu” ve daha sonra “Göçmen Misafirhanesi” olarak kullanılmıştır. Halk arasında “Muhacirhane” adıyla da bilinir. Göçmenler, 1950-51 yılında bu misafirhaneye yerleştirilmiş, bir yandan da revirlere alınarak sağlık kontrolleri yapılmıştır. Halk arasında hâlâ muhacirhane adıyla anılan bu yapı, 1981’de askerî amaçlı kullanılmak Askeriye’ye devredilmiştir. 2018 yılında da onarılmak ve sonrasında “müze” yapılmak üzere, Kültür ve Turizm Bakanlığı kullanımına verilmiştir. Yapı “U” planlı olup içerisinde hamamı vardır. Çatı ve içeride katları ayıran ahşap döşemeler, yer yer tamamen yer yer ise kısmen çökmüştür. Onarımı sonrasında bir müze olarak, tanıklık ettiği tarihi anlatması amaçlanmaktadır.
93 Harbi ve Balkan Savaşı sonrasında yaşanan göçlere ait fotoğraflar, muhacirlerin acı dolu beden ve yüreklerini, göçlerin canını korumak zorunda olan göç edenlerini, yollarını, patikalarını, yüklerini, katarlarını, hayal kırıklıklarını, uğramış oldukları fenalıkları, soğuğu, yağmuru, yansıtır. Zira göç yükü en ağır yüktür. Bu yükü taşır çıplak ayaklar, bir hasır sepet, bir tahta bavul, altına sığınacak bir yorgan, bir örtü, bir destek değnek, iki parça eşya…
Muhacirhaneye ait fotoğraf da bu acılara tanıklığın ifadesidir. Karaağaç Muhacirhanesi bu acıların tanığı olarak karşılar soydaşları: “Hoş geldin göçmen kardeş! Anavatan seni sevgi ile kucaklar!” diyerek duvarlarından seslenir hâlâ…
[1] 1950-1951 göçleriyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Halil Şimşek, Fulya Arslan; “Yeni Edirne Gazetesi’ne Göre Bulgaristan’dan Türkiye’ye Göçler 1950-1951”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Yıl: 10, Güz 2012, Sayı: 13, ss. 105-126.
Bir yanıt bırakın