VAKIF MEDENİYETİ

Müslümanların yaşadığı İslam coğrafyasında; toplum hayatındaki en önemli kurumlardan biri de şüphesiz ki, vakıflar tarafından kurulan müesseselerdir. Bu müesseseler vasıtasıyla da vakıf kültür ve medeniyetini oluşturmuştur.

 

İslamiyet doğuşundan kısa bir süre sonra, doğduğu bölgeden çıkarak, çok farklı toplum ve kültürlerin hakim olduğu bölgelere yayılmıştır. İslamiyet ile birlikte Müslüman coğrafyasında kendi inanç sistemi ve dünya görüşüne göre şekillendirilen, VIII. Yüzyıldan itibaren de hızla gelişen vakıf kültür ve medeniyeti köy, kasaba ve şehirlerin kurulup gelişmesine de büyük katkı sağlamıştır.

 

Müslümanlar bir bölgeyi ve ülkeyi feth ettikten sonra bu bölgelere giderken kendi inanç ve düşüncelerine göre şekillendirdikleri kültür ve medeniyetlerini de götürmüşlerdir. Osmanlı Devletinin Balkanlara götürdüğü kurumlardan biri de vakıf kültür ve medeniyetidir. Vakfın temel gayesi de insanların doğumundan ölümüne kadar ihtiyaç duydukları her şeydir; nitekim bu anlayışla Müslim-gayrimüslim, kadın-erkek olduğuna bakılmaksızın; burada yaşayan insanların maddi ve manevi her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi hususunda büyük katkısı bulunmaktadır. Bu gaye ile dini, siyasi, içtimai her türlü ihtiyaca cevap vermeyi ilke edinmişlerdir.

 

Balkanlarda vakıflar tarafından kurulan; cami, mescid, medrese, kütüphane, kervansaray, han, hamam, zaviye, tekke, türbe, dergâh, imaret, darüşşifa, köprü, çeşme, su yolları vb. gibi hayır kurumlarına bakıldığı zaman asıl amacın başta yemek, içmek ve barınmak gibi insanların temel ihtiyaçları olduğu ortadadır.

 

Müslümanların oluşturduğu bu hayrat sistemi, kişileri ve toplumları derinden etkilemiş ve bu uğurda Balkanlarda doğan ve yetişen zenginler ve yöneticiler tarafından birçok vakıf kurulmuş ve kurulan bu vakıflarla insanlara verilen değer artmış, sosyal dengesizlikler giderilmeye çalışılmış, huzurlu bir hayat ve toplum meydana getirilmeye çalışılmıştır.

 

Balkan coğrafyasında toplumu birbirine kenetleyen; sosyal dayanışmayı pekiştiren, insanların hayatlarını kolaylaştıran ve güzelleştiren, bu vakıf ve hayrat kurumları son yüzyılda bağlarından koparılmış, zayıflatılmış hatta çok yerde yok edilmiştir. Böylece balkan toplumlarıyla ilişkilerimiz zayıflatılmıştır.,

 

Gönül coğrafyamızın bir parçası olan Balkanları unutmamız mümkün olmadığına göre; oradaki kardeşlerimizin bize, bizim onlara ihtiyacımız var. Oradaki kardeşlerimizle vakıf kültür ve medeniyeti çerçevesinde tekrar buluşmalıyız. Bu bizi harekete geçirebilecek yumuşak gücümüzdür. Bizim önümüzü açacak yol gösterecek engin bir İslam Medeniyeti ve Kültürü tecrübemiz var.

 

Vakıf müesseseleri ve hayratları hayatımızı nasıl kuşattığını, Esat Arsevük’ün sözüyle anlamlandıralım:

 

“Osmanlı Devleti, zamanında pek büyük bir inkişafa mazhar vakıflar sayesinde bir adam; vakıf bir evde doğar, vakıf bir beşikte uyur, vakıf mallardan yer ve kitaplardan okur, vakıf bir mektepte hocalık eder, vakıf idaresinden ücretini alır ve öldüğü zaman vakıf bir tabuta konur ve vakıf bir mezarlığa gömülürdü. Bu suretle beşeri hayatın bütün icaplarını ve ihtiyaçlarını vakıf mallarla temine pekala imkan vardı.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*