VAKIF ESERLERİ VATANIN TAPUSUDUR

Her köklü geleneğin, tecrübelerinden süzülüp gelen, topluma ve devlete renk veren temel kodları, değerler sistemi vardır.

Üyesi olduğumuz, gelişmesine omuz ve emek verdiğimiz genelde İslam, özelde Türk-İslam medeniyetinin temel kodları; tevhid inancı, yaratılmışlara hizmet ve merhamettir. Hâlik’a itaat, mahlûkata yardımdır.

Edebiyattan sanata, mimariden musikiye, konuşurken seçtiğimiz kelimelerden ev hayatımıza, her alanda temel kodlarımızın etkisini görmekteyiz.

Dinle alâkası gevşek olanlar dahil en çok kullandığımız kelimeler Allah’ı hatırlatır. Selam, inşallah, maşallah, Allah korusun, Allah’a emanet ol, Allah’a ısmarladık vs. her gün onlarca defa tekrarladığımız güzel temennilerdir.

Her ne kadar unutulmuş, terkedilmiş gibi görünse de muhtaca, darda kalmışa el uzatma, misafirperverlik, davete icabet, cenaze ve düğünlere katılım, hüzün ve mutluluğun paylaşılması toplumumuzun en belirgin rengi olmaya devam ediyor.

Paylaşmanın kurumsallaşmış şekline biz vakıf diyoruz.

Vakıf; kişiye emanet edilmiş mülkü ve mülkün yararını, başkalarına, karşılık, hatta teşekkür bile beklemeden bağışlamaktır.

Muhtaçların, kimsesizlerin, yolda kalmışların, öğrencilerin, hayvanların, bütün canlıların, sığınak yerleridir vakıflar. Topluma huzur ve sevgi kaynağı, umut kapılarıdır.

Vakıflar aynı zamanda; kültür, irfan, edep ve ilim yuvalarıdır. Samimi sohbet halkalarında hayatın hüznü, günün yorgunluğu erir. Eve mutluluk ve sevinçle dönülür.

Bu yuvalar kuru konuşmaların, yüksek sesli tartışmaların yapıldığı yerler değildir. Çarelerin üretildiği ocaklardır. Vakıflarda gönüllülük esastır. Gönüllülük mahviyyettir. Orada şöhrete önde olmaya, öne geçme yarışına yer yoktur. Buraları bir yerlere zıplama, birilerinin gözüne girme yerleri değildir.

Vakıf hizmetkârları, onlar toplumun seçkin insanlarıdır. Hayatları adanmıştır. Özel hayatları, özel dertleri yoktur. Başkalarının derdi onların derdi, başkalarının mutluluğu onların mutluluğudur.

Sen zanneder misin ki benim hep elemlerin

Heyhat! Ben nevâib-i eyyâmı inlerim

Bâis-i şevkvâ bize hüzn-i umûmîdir Kemal

Kendi derdi gönlümün billâh gelmez yâdıma

Namık Kemal’in mısralarındaki ifade, tam da onların hayatlarının özetidir. Bedel ödeyen muzdaripler. Karamsarlara umut olan öncüler. Şöhret, makam ve dünyalığa boyun eğmeyen millet sevdalıları.

Evlâd-ı Fatihan diyarı Rumeli coğrafyası, Rumeli’nin tabi başkenti Edirne, vakıf cennetidir.

Evlâd-ı Fatihan dünyaya gözlerini açar açmaz gördüğü ilk şey ana kucağı-baba kollarından sonra bir vakıf eseridir. İlk duyduğu ses, ana ninnisiyle birlikte minareden yükselen ezandır.

Her Evlâd-ı Fatihan mutlaka bir sebilden su içmiştir. Bir vakıf köprüsünden geçmiştir. Bir vakıf mescidinde Rabbi’nin huzuruna durmuştur. Abidevi mezar taşlarının önünde tarihe yolculuk yapmıştır. Bir gönül insanıyla dertleşmiştir.

Vakıf eserleri, bizim Rumeli’yi vatan edindiğimizin senetleri ve tapularıdır.

Edirne, yüzölçümüne düşen vakıf eseri yoğunluğuyla Türkiye birincisi, dünya ikincisidir. Edirne; çarşıları, minareleri, köprüleri, şehitlikleriyle vakıf ormanıdır. Edirne’nin, diyar-ı Evlâd-ı Fatiha’nın tabii ve vazgeçilmez özelliği budur.

Bize düşen görev, vakıf ormanına ağaçlar dikmeye devam etmektir. Karanlıklardan şikâyet yerine, karanlığa aydınlatacak bir mum yakmaktır.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*