Serhad’de Hüzün

Edirne, Osmanlı’nın İstanbul’dan evvelki başkenti olarak Türk tarihinde pek derin izler bırakmıştır. İstanbul payitaht iken dahi Edirne, eski önemini yitirmemiş ve bugün olduğu gi­bi o zaman da Avrupa’ya açılan kapı durumunda bulunmuştu. Bir farkla ki, o zamanlar bir vilâyet merkezi iken bugün yalnız­ca bir serhat şehridir.

Edirne adı anıldığında gözümün önünde iki tarihi epizot canlanır ki her ikisi de pek hazindir. Bunlardan biri, Osman­lı’nın en hassas hükümdarı Sultan Murat (II.); diğeri de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile alâkalıdır. Kısaca hikâye ede­lim: 1451 yılında Edirne’ye bahar erken gelmiştir. Sultan Murat, Meriç Nehri’nin ortasındaki Kirişçi Adası’nda tenezzühe çık­mıştı. Taze çimenler, kardelenler, bahar yağmuruyla yıkanmış toprak kokuları ve çağıldayan ırmağın huşû veren sesi. Yanında yalnızca İshak Paşa vardır. Bir müddet etrafı seyreder ve paşaya seslenir :

– İshak! Tabiatın güzelliğine bak. İnsan burada kendini dünyadan ayrılmış sanıyor. Doğrusu içimi şu tabiata karşı bir hasret ateşi kapladı.

– Doğru dersiz hünkârım. Ya şu Meriç!… Ne kadar da asil akıyor.

Paşa, sultanın hâlet-i rûhiyesini anlayamamıştı. Oysa o dünyadan uzaklaştığının ve Allah’a yaklaştığının farkındaydı. Ardından, biraz gezinmek üzere yerinden kalktı. Paşa da arka­sında idi. Ağır ağır ilerlediler. Adacığı sahile bağlayan köprü­nün başına geldiklerinde suya bakarak dalıp gitmiş bir dervi­şe rastladılar. Sultan Murat’a dervişin bu hâli çok dokunmuş­tu. Bir müddet durup onu seyretti. Sonra paşaya dönüp tam bir şey söyleyecekken dervişin derin dünyasından gelen mırıldanışını duydu. Kulak kesilip ne dediğini anlamak istiyordu. Daha yaklaştılar. Derviş hayıflanarak tekrarlıyordu:

– Hey Sultan Murat’ım. Vaden yakın geldi, dua zamanıdır.

İshak Paşa tam dervişin üzerine atılıp susturmak üzereydi ki padişah bir işaretle onu men etti. Usulca yanından uzaklaş­tılar. Sultan Murat biraz ilerde köprünün başına yaslanarak  Meriç’in sularında öte âlemleri seyre daldı. Yarım saat kadar  tefekkürden sonra tekrar etrafına bakındı. Dervişi aradı. Ancak orada kimse yoktu. Paşaya döndü :

– Paşa! Şahit ol, bütün günahlarıma tevbe ettim.

Saraya döndüklerinde Sultan Murat çok hafiflemiş; Paşa ise derin düşünceler altında sıkıntıya düşmüştü. Aradan birkaç gün geçti. Sultan Murat’ın neşesi gittikçe azalıyordu. Düşünceli, me’yus ve bitkin görünüyordu. Bu hâl devlet adamlarında endişe doğurmuştu. Belki faydası olur diye İshak Paşa’nın evinde bir şiir ve musikî cemiyeti tertiplediler. Padişah bir müddet şiir dinlediyse de iyiden iyiye dalıyordu. Kim bilir hangi beyti dinlerken kendisine nüzul isabet etti ve bir da­ha düzelemedi. Bir ara hafifleyip şu sözleri mırıldandı:

– Allah’a ulaşma zamanım geldi. Halil işlere nezaret etsin. İshak ona yardımcı olsun. Oğlum Mehmet’e haber salınsın, saltanatı mübarek olsun, yarım kalan işleri tamamlasın. Sultan bundan sonra yalnızca şehadet getirdi ve hiç acı çekmeden ötelere yürüdü.

Allah gani gani rahmet eylesin.

***

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Viyana kuşatması ile Avru­pa’nın yüreğini ağzına getirmişti. Çünki Türkler Viyana’yı da alırsa artık duracakları yer belli değildi. Onun içindir ki bütün Avrupa Viyana’ya yardımı esirgemiyordu. Mustafa Paşa’nın gayretleri zaferi getirecek iken Kırım Hanı görevini yapmadı ve tutması gereken geçitten kendi eliyle düşmanı geçirip Os­manlı’ya ihanet etti. Bunun üzerine bütün tedbirler geri tepti ve Merzifonlu daha fazla can telef etmemek için Viyana’da bozguna uğrayan askeri geri çekti. Altmış bir gün süren kuşat­ma bir hezimetle sonuçlanmıştı. Paşa önce Budin’e, oradan da Belgrad’a çekildi.

Paşa’nın sarayda pek çok düşmanı ve kıskananı vardı. Bu geri çekilmeyi onun aleyhine kullanmayı başardılar ve hakkın­da idam fermanını aldılar.

Tarihin eşine nadir rastlayacağı bu büyük devlet adamı 25 Aralık 1683 tarihinde idam edildi. Esvabı soyulup saray avlu­sunda bir çadırda kefenlendi ve namazı kılındı. Sonra cellâtlar gelip başının derisini yüzdüler ve içini ot, saman ve baharatla doldurup Edirne’ye gönderdiler. Cesedi Belgrad’da kendi yap­tırdığı camiin avlusuna gömüldü. Başının derisi de Edirne’de Sarucapaşa Camii mihrabı önünde bir makama defnedildi.

Osmanlı müverrihlerinin birçoğu onun kabrini Edirne’de diye gösterirler. Hatta İstanbul’da yaptırdığı medresenin avlu­sunda olduğunu söyleyenler bile vardır.

Belgrad, 1688 yılında Avusturyalıların eline geçer ve “Merzifonlu”nun camii kiliseye çevrilip cizvit papazlarına verilir. Papazlar bir gece yedi Avusturya askerinin kilise avlusunu kaz­dıklarını görürler. Başpapaz tarafından sorguya çekilen asker1er kıymetli eşyalar bulmak umuduyla bu mezarı kazdıklarını; çünki mezarın “Merzifonlu”ya ait olduğunu söylerler. Papaz çıkardıkları cesedin kafatasını alıp olayı anlatan bir tutanakla birlikte Viyana’daki kardinale gönderir. Kardinal de tutanak ile beraber o kafatasını saklar. Kafatası ve belge hâlen Viyana Şehir Müzesi’nde teşhirdedir.

Bir tarih yapıcı için ne hazin bir son. Cesedi Belgrad’da; kafatası Viyana’da bir müzede; kafa derisi de Edirne’de. Halbuki bunların üçü de Edirne’de toplanabilir ve hatta belki İstanbul’daki medresesi haziresine konulabilir. Sultan Murat’ın tevbe ettiği mekân da özel bir düzenleme ile tarihe maledilebilir. Ama bizim kültür ve tarih duyarsızlığımız buna manidir.

Düşünüyoruz da, söz gelimi Edirne valisi, belediye reisi ve il kültür müdürü ortak bir teşebbüs ile bunları başarabilirler. Dahası, Selimiye Camii’nin yeşil ile maviyi asil bir kontrastla birleştiren ünlü çinileri de Rusya’dan geri istenebilir. (1877-78 Rus işgali sırasında General Skoplef caminin nadide çinilerinden genişçe bir kompozisyonu söktürüp Rusya’ya göndermişti. Bu çiniler de hâlen Moskova Müzesi’nde sergilenmektedir.) Selimiye’nin hünkâr mahfilinde yeri açık duran o güzelim çinilerin geri getirilmesi pek de zor olmasa gerektir. Biraz diplomasi ve bu millî göreve baş koyacak birkaç yetkili, bunun için yeterlidir sanırız. Bu hâl devam ettikçe Edirneliler de tarih önünde vebalden kurtulamazlar.

Bizden söylemesi.[1]

[1] İskender Pala; Düşte Kalan. Kapı Yay. İstanbul 2008, s.74-77.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*