ŞEHBENDER ZADE FİLİBELİ AHMET HİLMİ

T.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Osmanlı Devleti tarihi süreç içerisinde Bal-kanlara apayrı bir önem vermiştir. Balkanlar adeta İstanbul yerine konulmuştur. Osmanlı devlet adamı ve aydınlarının bakış açılarında bunu açıkça görmemiz mümkündür. Çünkü güvenliklerinin buradan geçtiğinin bilincindeydiler. Belgrad’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılma sürecinde yapılan görüşmelerde Sırp delegeler Niş’i de istemişlerdi. Osmanlı delegeleri buna itiraz etmiş ve şöyle demişlerdi:
-Ne hacet, İstanbul’u da size verelim.
Evet, Niş İstanbul sayılıyordu. Sadece bu aanekdot bile Balkanların Osmanlı devlet ve aydınlarının gözündeki yerini ortaya koymaya yeterlidir sanırım. Diğer yandan Balkan kökenli devlet adamı, asker, bürokrat, ilim adamı ve sanatkârlar da Osmanlı medeniyetinin yükselip gelişmesine çok önemli katkılar yapmışlardır. Bununla ilgili onlarca ismi burada sayabiliriz. Sadece Yahya Kemal’in ismi bile bizi eşsiz güzelliklerin dünyasına alıp götürür. Bunların arasında çok önemli bir yeri olan ise şüphesiz Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi’dir. Batı’da materyalizm ve pozitivizmin zirvede olduğu bir dönemde İslam inancını mesnetsiz materyalist iddialara karşı savunmuş son dönem İslam dünyasının yetiştirdiği çok önemli bir İslam düşünürüdür.
Ahmet Hilmi 1865 yılında, Filibe’de doğdu. Babası Şehbender Süleyman Bey, annesi Şevkiye Hanım’dır. İlk bilgilerini Filibe müftüsünden alan Ahmet Hilmi, İstanbul’a gelerek Galatasaray Mekteb-i Sulta-nisi’nden mezun oldu. Ardından değişik memuriyet görevlerinde bulundu. Bir süre Darulfünûn’da felsefe müderrisliği yaptı. Çaylak, İttihad-i İslam, Hikmet adlı gazete ve dergileri yayınladı. Bu gazete ve dergilerde ge-rek siyasi meseleler ve gerekse sosyal, edebî ve felsefi, kelami, tasavvufi konularla ilgili yazılar kaleme aldı. Ayrıca İkdam, Şahbal, Yeni Tasviri Efkâr ve Sırat-i Müs-takım gazete ve dergilerinde de siyasi ve felsefi yazılar yazdı. 30 Ekim 1914’te bakır zehirlenmesinden vefat etti. Fatih camii haziresine defnedildi.
II. Meşrutiyet döneminin önde gelen fikir adamlarından biri olan Filibeli Ahmet Hilmi, kelam, felse-fe, tasavvuf ve tarih alanlarında döneminden günümüze kadar etkileri devam eden ve inceleme konusu yapılan eserler kaleme almıştır. Ayrıca şiir, roman ve tiyatro alanlarında da eserleri bulunmaktadır. Âmak-i Hayal adıyla yazdığı felsefi roman günümüzde de geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmektedir.
Ahmet Hilmi’nin eserlerinden bazıları şunlardır: Senusiler ve 13. Asrın En Büyük Mütefekkir-i İslamisi Sey-yid Muhammed es-Senusî, Huzur-ı Akl ü Fende Madiyyûn Meslek-i Dalaleti, Allah’ı İnkâr Mümkün Müdür? Yahut Huzur-i Fende Mesalik-i Küfür, Tarih-i İslam, Müslümanlar Dinleyiniz, 20. Asır Alem-i İslam ve Avrupa, Akvam-i Cihan, Türk Ruhu Nasıl Yapılıyor, Beşeriyetin Fahri Ebedisi Nebimizi Bilelim, İki Gavs-i Enam: Abdülkadir ve Abdüsselam, Muıhalefetin İflası, Yeni Akaid (Üss-i İslam), Öksüz Turgut, İstibdadın Vahşetleri Yahut Bir Fedainin Ölümü.
Ahmet Hilmi Batı bilim ve felsefesini kaynakla-rından inceleyerek kavramış bir fikir adamıdır. Osmanlı Devleti’nin çöküşünü durdurabilmek için girişilen batılılaşma çabaları, Batı’da gelişen bilim ve felsefenin de ülkeye girmesinin yolunu açmıştır. Bu çerçevede vahyi bilgiyi kabul etmeyen başta materyalizm ve pozitivizm bilim kisvesi altında ülkede taraftar bulmaya başlamıştır. İşte bu noktada Ahmet Hilmi kaleme aldığı eserlerle Batı’dan gelen felsefi akımları eleştirmiş, zihinlerde oluşan soru işaretlerini gidermiştir. Ahmet Hilmi’nin önemi Batı kaynakları ışığında ve dönemin bilim anlayışı doğrultu-sunda materyalist iddialara cevap vermiş ve onları çürüt-müş olmasıdır. O bunu bir görev olarak yapmıştır. Beşeriyetin Fahri Ebedisi Nebimizi Bilelim adlı esrinin önsözünde eserinin yerini tutacak başka bir eserin yazıl-ması için dört sene beklediğini belirtir. Ancak böyle bir eserin yayınlanmadığını görünce eseri yayınladığını ifade etmektedir. Dolaysıyla onun hedefi hakikatin ortaya çık-masıdır. Buna vesile olanın kimliği ona göre o kadara da önemli değildir.
Ahmet Hilmi çok yoğun bir yayın faaliyeti gerçekleştirmiştir. Bu noktada yılmaz bir direnç sahibidir. Yayınladığı gazete ve dergiler kapatıldığı pes etmemiş, başka bir adla yayın faaliyetine devam etmiştir. Kalender, Münakaşa, Kanat, Nimet; Coşkun Kalender yayın faali-yetini sürdürdüğü gazete ve dergilerin diğer adlarıdır. Ahmet Hilmi’nin en önemli özelliği materyalist iddialar karşısında komplekse kapılmadan verdiği ve herkes tara-fından kabul edilmek zorunda kalınan tutarlı ve doyurucu cevaplardır.
Bilindiği gibi materyalistler her şeyi maddi süreçlere dayandırmaktadırlar. Gerçek olarak sadece mad-deyi kabul etmektedirler. Sadece duyumlarla algılanabilen varlıkları gerçek kabul edip, evren, zekâ, gaye ve nihai sebepleri inkâr etmektedirler. Bu bağlamda Tanrı’nın varlığını da kabul etmemektedirler. Ahmet Hilmi’ye göre Tanrı’nın varlığını kabul eden anlayışlar karşısında materyalist iddialar daha kıymetsizdir. Çünkü Allah’ı bilime has bir deney metodu ile ispat etmek mümkün olmasa bile, O’nun inkârı da asla mümkün değildir. Zira insan aklı, gerek kendi ilkeleri ve ilmin ortaya koyduğu delillerle maddenin kendiliğin varlığını reddedip Allah’ın varlığını kabul etmektedir. Ayrıca ilim olaylar arasındaki ilişkilerden ve bağıntılardan ibaret olan kanunlar ve sebepler demektir. İlim birleştirilmiş insanlık bilgisidir. Böyle bir birliği mümkün ve meşru saymak için sebebe ihtiyaç duymayan bir sebebe, bir Vücûd-i Mutlak’a ihtiyaç vardır. Bu inkâr edilirse ilmin temeli yıkılmış, kültür ve medeniyet hiçe indirilmiş, bütün ilim akla aykırı saçma sapan iddialar haline gelmiş olur. Ahmet Hilmi Al-lah’ın varlığını kabul et-memenin kabul etmekten daha fazla açıklama ge-rektiren bir durum oldu-ğu dile getirmektedir. Bütün insanlık tarihini kör bir tesadüfle izah et-mek nasıl mümkün olabi-lir? Bu yüzden o herkesin mutlaka bir dini olduğunu, Allah’ı inkârın zorluğunu belirtir ve şöyle der:
“Kâfir olmak gerçek-ten çok zor bir iştir. Binlerce yıl-dır insanlığın idrak ve vicdanının nice bir güçlükle kurabildiği gerçekler örgüsünü yıkmaya kalkış-mak ve hele kendi vicdanını bu ger-çeğin feyizli ışıklarından mahrum edebil-mek hayrete şayan bir cesaret gerektirir.”
Filibeli Ahmet Hilmi çok yönlü bir düşünürdür. O siyasetten tarihe, sanattan ahlaka, felsefeden tasavvufa birçok alanda isabetli görüşler ortaya koymuş, Batı taklitçiliğine karşı çıkmış, 20. Yüzyılda İslam düşüncesinin kaynaklarına yaslanarak bir düşünce geleneğinin oluşması için çabalamıştır. Ahmet Hilmi’nin felsefe ve kelam yönü öne çıkmakla birlikte Fizan’da sürgünde iken Senusilik hareketin ilgi duyması ve Arusiyye tarikatına intisap etmiş olması dolaysıyla tasavvufi yönü daha baskındır. İslam düşünce geleneğindeki sembolizme uyarak varlık ve bilgi anlayışını temellendirir. Bu konuda başta ifade ettiğimiz Amak-i Hayal adlı felsefi-tasavvufi romanında adeta hayatın anlam karelerini kodlar. Bu eserin bu gözle bakılarak ele alınması gerekir.
İnsan kendisiyle daima mücadele halindedir. Bu noktada bazen iyilik bazen de kötülük kazanır. Yani insanın nefsiyle arasındaki mücadelede nasıl başarılı olabilir? Ahmet Hilmi romandaki ikinci hayalde bunu ele alır ve insanın ahlaki yetilerini söz konusu eder.
İnsan potansiyel bir takım güçlere sahiptir. Bunlar iyi yönde kullanıldığında insana sonsuz mutluluk yoları açıla-caktır. İnsanın bir de kötülüğe götü-recek güçleri de vardır. Peki, insan bunlar karşısında nasıl başarılı olabilir, hangi yetilerini gelişti-rirse bu eğilimlerine karşı başa-rı kazanabilir? Ahmet Hilmi sembolik bir dille bunlara değinir. Ve nifak muhab-betle, gazap hikmetle, nefsi emmare de aşkla hüküm-süz hale getirilebileceğini dile getirir.
Tarih boyunca Balkanlar bizim çok önemli olmuştur. Bugün de çok önemlidir ve önemli olmalıdır. Bal-kanlarda yaşayan soy-daşlarımız tarih boyunca mukaddes yurdumuza kutsal bir belde gözüyle bakmışlardır ve hala öyle bakmaktadırlar. Filibe’de doğup büyüyen Ahmet Hilmi de son asır İslam düşünce dünyasının üzeri-ne doğan adeta bir güneş gi-bi dün olduğu gibi bugün de değerli fikirleriyle ruh dünya-mızı aydınlatmaktadır. Ortaya koyduğu fikirler verdiği müca-delenin daha iyi anlaşılması için çaba göstermek gerekir. Onunla ne kadar iftihar etsek azdır. Bu övünç başta Balkanlarda yaşayan soydaşları-mızındır. Mekânı cennet olsun. Mezar taşı kitabesi şu şekildedir:

Her gecen leyle-i esrar her nefes burak
Lâ-mekan-ı bî-zaman kalmadı ırak

Öyle bir şehbal-i aşktın yoktu sana durak
Aşk tuzağında başımı ca-be-ca buldun

Vechine tapmakla buldum vech-i Yezdan’ı
Katre-i aşkın cihanın nokta-i canı

Zahir ettin aşk-ı irfanında pinhanı
Cümle-i vahdetinde kibriya buldun

1 yorum

  1. Filibeli Ahmet Hilminin Fatihte bulunan mezar taşı cok uzun zamndir silinmış durumda ,buraya yazdiginiz kitabe ayni hazirede bulunan baska bir mezara ait olmali..Amakı Hayal imizin yazari Filibeli Ahmet Hılmi 94 nolu mezar, tasi maalesef okunmuyor..

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*