“Bir Başkent Daima Başkenttir”
Ahmet Hamdi Tanpınar
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’ye geçip Edirne’yi fethetmesiyle, kuruluş döneminde Bursa’dan sonra ikinci, Avrupa kıtasında ise ilk başkenti Edirne’dir.
Edirne, Osmanlılar tarafından feth edilmeden önce kale içinde ufak bir kent olmasına rağmen bulunduğu coğrafi konum itibariyle doğu – batı arasında geçiş güzergâhı olması münasebetiyle, Balkanlar ve Avrupa için de önemli bir kent durumundaydı.
Osmanlıların bu beldeyi yeniden imar etmesi, kalenin dışına yeni mahalleler inşa etmesi, ticaret yerlerinin oluşturulması, sarayların yapılması ve güvenli bir yer olmasından dolayı şehir, kısa zamanda gelişerek insanların hem ticaret hem de yaşamak ve görmek için rağbet ettikleri en güzel şehirlerden birisi haline geldi.
Yine de şehrin asıl gelişmesi Sultan II. Murad’ın milli birliği sağlamasından sonra olmuştur. Sosyal hayat için gerekli olan, insanların hayatlarını idame ettirebilmesi yolunda maddi ve manevi ihtiyaçlarının giderilmesi gayesiyle; saraylar, camiler, medrese, han, hamam, kervansaray, çarşı, çeşme, mektep, köprü gibi şehirde ne olması gerekiyorsa bu müesseseler yapılıp insanların hizmetine sunulmuştur. Bundan sonradır ki Edirne siyasi başkent olmasının yanı sıra kültür başkenti de olmuştur. Sonraki asırlarda da sultanlar, paşalar, müderrisler, ulema, tüccar ve beyler başta olmak üzere Edirne’nin ileri gelenlerinin bu şehirde yaptırdığı muhteşem eserler hâlâ bugünün insanlarına da hizmet vermektedir.
Bir kenti şekillendiren unsurlar; o şehre önem kazandırarak hayat ve ruh veren, yaşanır hale getiren coğrafi güzelliklerin yanında kültür ve medeniyeti aksettiren tarihi ve mimari eserlerdir.
Osmanlı sultanları Edirne’ye her dönem ilgi ve alaka göstermişlerdir. Depremlerde yıkılan kenti yeniden imar ve inşa etmişler. Sultanların bir kısmı tahta burada çıkmışlar, yine seferlere buradan başlamışlar, saltanat sürelerinin bir kısmını burada geçirerek adeta ikinci başkent gibi önem kazandırmışlardır.
Sahip olduğu tarihi, coğrafi, kültürel ve sosyal konumuyla bugün tarihte izi olan, gelecekte gözü olan kültür ve sanat şehrimizdir. Birçok kültürü bünyesinde barındırmış olan şehrimiz, nadide kültür ve sanat eserleriyle dünyanın önemli şehirleri arasında yer almış ve balkanların kalbi haline gelmiştir. Yapıldığı günden itibaren insanların hayallerini süsleyen, Müslüman toplumların görmek için can attığı Selimiye Camii başta olmak üzere Eski Cami, Üç Şerefeli Cami, Muradiye Camii, II. Bayezid Camii ve Külliyesi, diğer selatin camileri, adını bildiğimiz 274 adet cami ve mescitlerin yanında 8 adet tarihi taş köprüleri, ve adını burada sayamayacağımız diğer tarihi yerleriyle birlikte, Meriç, Tunca, Arda nehirleri ve saraylarıyla hayalimizdeki şehir olmaya adaydır.
XVII. yüzyılın başına kadar devamlı gelişme gösteren bu müstesna şehir, Osmanlı devletinin zayıflamaya başlaması ile birlikte yavaş yavaş gerilemeye başlamıştır. Sonraki yıllarda savaş ve işgallerle birlikte birçok yönden harabe hale gelmiş olan, Türkiye’nin sınır kenti olan Edirne yeniden eski ihtişamlı günlerine kavuşacağı zamanı beklemektedir.
“Sultanların Şehri – Şehirlerin Sultanı” geçmişin ayak izinde hala o güzel ve mesut günlerini aramaktadır.
Bir yanıt bırakın