Bin peçeli şehir : BERAT

Bir dağlı güzeli ile muhabbetimiz var bugün.. Rumelinde bir Safranbolu o.. Adı Berat.. Arnavutluğun en güzel şehirlerinden birine konuk olacağız bu yazımızda.. Aslında ben bu Berat’a, yani şu “Bin Pencereli Şehir” unvanını verdikleri dağlar güzelinin ismine daha kendisini görmeden vurulmuş biriyim.. Neden bilmiyorum.. Öyle işte.. Tıpkı Semerkand ve Buhara gibi.. Tıpkı Şam ve Kahire gibi.. Aynen Isfahan ve Şiraz gibi.. İşkodra gibi, Saraybosna gibi.. Bu şehirler, kendilerini görmeden yıllar önce ismine vurulduğum, böylece tutkunu olduğum şehirler.. Şimdi tek tek onların yüzünü görmeyi bana nasib eden Allah’a hamdolsun.. Ve de şükrolsun..
İşte Berat.. İster güneyden girin bu şehre isterseniz kuzey-batıdan -Başka şansınız yok çünkü!- göz kamaş-tıran tarihî Berat evleri bekliyor olacak sizi.. Balkanların -Sadece Arnavutluğun değil- bu müze kentine Kuzey’den Tiran-Elbasan yolundan gelirseniz manzara karşısındaki hayretiniz birkaç kat daha fazla olacak kuşkusuz.. Zira şehrin girişindeki yalçın kayalardan oluşan dağlar sizi birden kucağına alacak ve Berat evleriyle yüzyüze getiriverecektir. Kaynakların söylediğine bakılırsa 13. asırda Tomorrit Dağı’nın batı eteklerinde, Adriyatik Deni-zi’ne doğru akan Semen Nehri’nin Osum adı verilen kolunun iki yakasında kurulmuş Berat.. Yunan ve Bizans kültüründen de nasibini almış bir zamanlar.. Şehrin sırtını dayadığı Kuzeyindeki dağ üzerinde muhteşem Berat Kalesi, asırları gözetliyor bulunduğu o kartal yuvasından şimdi.. Amasya’yı görenler için söylüyorum bunu, şayet Amasya’nın dağlarını biraz daha sıkıştırırsanız, yani kurulduğu Yeşilırmak vadisini biraz daha daraltabilirseniz işte o zaman Berat’ı daha kolay anlayabilirsiniz sanırım.. Evleri de ne kadar birbirine benziyor Allahım ! Fakat Amasya’da Yeşilırmak boyunca uzanan evlere siz yüzler-cesini daha eklemelisiniz, Berat’a benzetebilmeniz için.. Hatta nehrin karşı tarafındaki dağ yamaçlarını da yüzlerce bahçeli köşk ve konakla donatmalısınız!
Önceleri Bizanslılara ev sahipliği yapan bu güzel şehir, daha sonra sırasıyla Epir Despotluğu’nun, Güney İtalya’daki Angoular’ın, Sırpların ve son olarak da küçük bir Arnavut Prensliğinin yönetimine girer.. Berat’ın Os-manlı ile buluşması 1420’li yıllara rastlar. O ne güzel buluş-madır öyle..! Berat, Osmanlı ile olan ve asırlarca sürecek bu buluşmasını Evrenosoğlu İsa Bey’e borçludur. İsa Bey’in karşısında kim olsa iyi !? Osmanlı’nın belâlısı, şimdilerde Arnavutların millî kahramanı İskender Bey.. Bir Osmanlı devşirmesi yani..! 1492 yılında Sultan İkinci Bayezid bizzat gelir Berat’a.. Şehrin mimari eserlerle donatılması için hiçbir fedâkârlıktan kaçınılmamasını da bizzat ferman buyurur. Bu ziyaretin ardından kendi adına bir de görkemli cami yapılacaktır Berat’a..
Fetihten sonra 1000 kadar nüfusu vardır Berat’ın.. Bir süre sonra Berat, Rumeli eyaletinin Avlonya Sanca-ğı’nın merkezi haline getirilir. Sırplar o zaman Berat’a “Belgrad” derlermiş.. Fakat asıl Belgrad’tan ayrılması için şehrin ismi “Arnavut Belgradı” olarak anılır olmuş.. 16. asrın başlarında Berat’ın nüfusu üç bine, asrın sonlarında da tam iki katına ulaşır.
Bu nüfusla Berat, artık Rumeli’nin önemli şehirleri arasındadır. Hemen bütün Balkan şehirlerinde olduğu gibi o zamanlarda da bu nüfusun yarıya yakınını hristiyan ve Yahudiler oluşturur. On yedinci ve on sekizinci asırlarda giderek büyüyen Berat, 15-20 bin civarında bir nüfusa ulaşır.
evliya çelebi’den dinle berat’ı..

Peki o asırlarda Berat’ı gezen üstad Evliya Çele-bi’nin şehrin o günleri için neler söylediğini merak etmiyor musunuz?
Buyurun o zaman.. Söz Çelebi’nin : “ Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan Belgrad kalelerinden biri Tuna Nehri kenarındaki Tuna Belgrad’ı, biri Budin serhaddinde, İstolni Belgrad’ı ve biri de Osmanlı Devleti yönetiminde olan Erdel Belgrad’ı, dördüncü olarak da Arnavud Belgradıdır.
Bu Belgrad kalesi, Rum Kostantin ile Arnavut elinden fetholunmuştur. Kıbleden yıldız rüzgârı tarafına uzunluğuna, yalçın bir kaya üzerine, şamdan şeklinde yontma taştan yapılmış dayanıklı, sağlam, metin bir sığınak kaledir. Fakat iç il olduğundan gözden ırak olup zamanla yer yer yıkılmaya yüz tutmuştur. Çevre uzunluğu 2600 germe adımdır. Dört adet metin ve kuvvetli yapıları vardır. Yıldız tarafında açılan büyük kapıdan çarşıya yokuş aşağı tam bin adımdır. Bu kapı üç kat olup temel taşları fil gövdesi kadar büyüktür.
İç Hisar : Batıya bakan büyük kale duvarının bir köşesine bitişik, taştan yapılmış güzel bir hisardır. Çevre uzunluğu sekiz yüz adımdır. Bu iç kale içinde hepsi kırk elli kadar üzerleri kiremit örtülü evler bulunur. Bir adet Bayezid Han Camii vardır. Köhne anbar binaları, su sarnıçları ve dizdar evi vardır.
Belgrad Büyük Dış Hisarı : Üzerleri kiremit örtülü, viran şekilli ikiyüz adet evlerden oluşmuştur. Çoğu Rum keferesi evleridir. Bahçeleri harap olup hayli geniş meydanları vardır. Bir adet kiremit örtülü, kâgir tek minareli, geniş fakat eski yapı Bayezid Han Camii, cemaatsiz, garip ve acaip bir camidir. Hisarda sekiz adet kilise vardır. Bütün sokaklar kudretten taşlı kaldırımlıdır. Evler, bu kalenin dört yanındaki kale duvarına yapışık yapılmıştır. Etrafında asla hendekleri yoktur. Zira çepeçevre yalçın uçurum kayalardır. Güney tarafındaki Çekebni denilen semti, göğe baş çekmiş, şahin, zağnos, karakuş, dolangeç ve çaylak yuvalarıyla dolu yüksek tehlikeli kayalıktır. İnsan aşağı bakmağa cesaret edemez.
Aşağı Hisar : Bu kayalar altında su kenarında, bir kat kale duvarı daha vardır. Gayet metin duvarlardır. Aşağıda, büyük köprü başındaki kale kapısından taa kazancılar çarşısı kapısına kadar sekiz yüz adım uzunluğunda hep çarşıdır. Nehir kenarına kurulmuş .
Sultan Çarşısı”dır. Bu kale içinde yetmiş seksen kadar üzerleri kiremit örtülü, düzgün evler bulunup, bunlardan başka geniş bir cadde üzerinde seksen kadar geniş dükkânlar bulunur. Kazancılar Çarşısı kapısı dibinde büyük bir su kulesi vardır. Kuşatma sırasında bu kayalar içindeki yollardan su taşınır ve kale içinde kalanlar asla susuz kalmazlar.”
Eh, üstadın sözü bitmez.. Hele söz Berat’tan açıldıysa.. Meselâ “Arnavud Belgradının Büyük Varoşu” başlığı altında anlattıkları içinde “âyân ve ağa sarayları” vardır ki benim dilim onları anlatmaya güç yetirmez.. Bunlardan Hasan Paşa Sarayı sanki bir İrem bağıdır, der ve övmekle bitiremez. Çelebi, şehrin 10’u Hıristiyanlara, biri Yahudilere, ondokuzu Müslümanlara ait olmak üzere otuz mahallesinin bulunduğunu, bunlar arasında en meşhur ve kalabalık olanlarının Murad Çelipa, Uzkurlu, Hünkâr, Vakıf, Baba Kadı, Paşmakçılar, Akmescid, Eskipazar ve Güngörmez olduğunu yazar. Ayrıca aralarında Sultan Bayezid, Uzkurlu, Gazi Murad Paşa, Hünkâr veya Fethiye, Çelebi Hüseyin camilerinin bulunduğu 13 cami, 17 mescidin, 700 dükkândan oluşan bir bedestenin, beş medrese, iki hamamın, birçok sıbyan mektebinin bulunduğunu da kaydeder. Nehrin karşı yakasında bulunan Koru Varoş’un ise 200 kadar evden ibaret bir mahalleden oluştuğunu söyler.
Berat, önceleri Avlonya Sancak Beyi’nin oturduğu bir sancak merkezi iken zamanla Yanya vilayetine bağlı aynı adlı sancağın merkezi olur..
Bu sancak, güneyde, bugün Arnavutların Jirokastro adını verdiği Osmanlı’nın Ergiri Kasrı Sancağı, batıda Adriyatik Denizi, kuzeyde İşkodra vilayetinin Draç ve Manastır vilayetlerinin Elbasan sancakları, doğuda da Manastır vilayetinin bugünkü adı Korçe olan Görice sancağıyla çevrilmiş bulunuyordu. Nüfusunun ancak dörtte biri Hıristiyan olup geri kalanı müslümandı. Şehirde bir Ortodoks piskoposu oturuyordu.
Berat esnafı, o zamanlar Rumeli’nin bir bakıma imtiyazlı zümresinden sayılırdı. Çünkü Fatih Sultan Mehmed’in çıkardığı bir fermanla Berat esnafı, 18. yüzyıla kadar özel bir statüye sahip olmuş ve seferlere katılma, bölgeyi düşman hücumlarına karşı koruma hizmetlerine karşılık vergiden muaf tutulmuşlar..
Özellikle meşhur Tepedelenli Ali Paşa isyanı sırasında oluşan Berat Kalesi’nin savunma hikayeleri, dilden dile dolaşmış bir zaman.. Ve ayrılık günü gelip çatmış.. Asırlar süren beraberlik hüzünle sonlanmış.. Balkan Savaşları, onu da emsali Balkan şehirleri gibi koparmış kadîm sevgilisinden.. Önce Avusturyalılar, sonra İtalyanlar ele geçirmiş Berat’ı.. Bugün güneydeki Jirokastro yani Osmanlı’nın Ergiri Kasrı adını verdiği şehirle birlikte Berat, Arnavutluğun müze şehirleri olarak koruma altına alınmış..
Yolunuz birgün Balkanların bu kadîm şehrine düşerse eğer önce Kurşunlu ya da diğer adlarıyla Uzguroğlu Ahmed Bey veya Plump Camii’nden başlayın gezinize.. Bir zamanlar tamamı kurşunla kaplı bir medrese, bir imaret, bir hamam ve camiden oluşan bu külliyeden geriye kalan tek eser Kurşunlu Camii şimdi.. Bir 16. yüzyıl hâtırası olan cami, ibadete açık.. Şehir merkezinde Kale’ye doğru ilerlerseniz yol sizi biraz ilerideki İkinci Bayezid Camii’ne götürecektir.. Rivayetlere bakılırsa Sultan İkinci Bayezid, Ohri ve Elbasan’dan gelip Vlora’ya -eski ismi Avlonya- giderken bu caminin inşasını ferman buyurmuşlar.. Bütün Arnavut-luktaki en muhteşem Osmanlı eseri sayılan bu yapı da ne yazık ki malum kültür devriminden nasibini almış, uzun yıllar kapalı kalmış, minaresi yıkılmış, ama bugün yeniden minaresi de yapılarak ibadete açılmış.. Yine Cami çevre-sinde, Hacı Sinan Medresesi ile Şeyh Hasan Halvetî tek-kesini ve tekkenin altında yer alan kütüphane gibi birbi-rinden güzel yapılar topluluğunu da göreceksiniz burada..
Sultan Bayezid Camii’nin kuzey tarafında bulunan mezarlar arasında özellikle Feridun Bey Kabristanı görülmeye değer..
Nefis bir talik hatla yazılan kabir taşını okumaya çalışıyorum..
Şunlar yazıyor :
Kimin bilmem merâmınca bu dünya
Çerâg-ı arzûsın Rûşen itdi
Kimi vefkınca kılmışdı safâ-yâb
Kimi tâgca şâdân u şen itdi
Ömer Paşa-yı veyriyyûn-zâdelerden
Husûsiyle dü çarşiyyûn itdi
Yetişmiş oglunu aldı götürdü
Şu hâk-i tîre-nâki me’men itdi
Yanmazlar mı âh acınmaz mı bu yaşda
Bu genci âh bî-tâb-veş itdi
Velâkin pek büyükdür rahmet-i Hak
Anın elbet makâmın Gülşen itdi
Mücevherle didim târîh-i tal’at
Feridun Beg behişti mesken itdi (1324)

Şimdi yavaş yavaş yukarı, Berat Kalesi’ne doğru yönelin.. Zor da olsa Kale’ye kadar yürümelisiniz.. Daracık sokaklarıyla Osmanlı’nın Berat’ındasınız artık.. Sağınız solunuz, önünüz arkanız her yer birbirinden enfes Berat evleridir şimdi.. Birçoğunda Beratlıların oturmaya devam ettiği bu evlerin her biri bir sanat eseridir. Daracık sokaklarda asfalttan eser yoktur artık..
Yer yer bir metreye kadar daralan sokaklarda, bembeyaz taşlardan oluşan Arnavut kaldırımları üzerinde gönlünüzce yürüyün Kale’ye doğru.. Ara sıra arkanıza dönüp giderek ayaklarınızın altında serilen Berat’ı izleme keyfini de yaşayın elbette..
Berat Kalesi, Balkanlarda mevcut kalelerin istisnasız en muhteşem örneği.. Hem içinde barındırdığı birbirinden eşasiz yapılarla, hem de kurulduğu yer itibriyle.. Tabiri caizse Kale değil “Kartal Yuvası” burası.. Kaleyi oluşturan surların uzunluğu 1450 metreyi buluyor.. Ne zaman yapıldığını Allah’tan başka bilen yok.. Tarihini bu bölgenin kadîm sakinlerinden İliryalılara kadar götürenler var..
Şimdi Berat, aşağıda akıp giden Osum Nehri’nin iki yakasında kurulmuş maket bir şehir adeta.. Bu ne gü-zellik Allahım! Kale’nin içinde gördüklerimi anlatmaktan acizim.. Burada bir zaman tüneline giriyor ve asırlar öncesine çıkıyorsunuz..
Yüzlerce ev arasında tek bir betonarme ev yok.. Hepsi kesme taştan.. Evler, yollar, sokak araları her taraf taş burada.. Gördüğüm kadarıyla nakliye işi katırlarla ve eşeklerle yapılıyor evlere.. Şimdi tarifi imkânsız bu güzellikler içinde bir zaman dinlenin.. Oradan Balkan-ların bu güzel şehrini doya doya sey-redin.. Sonra yine o daracık sokaklar-dan, yavaş yavaş Osum üzerindeki Kurd Ahmet Paşa Köprüsü’ne doğru inin.. Şayet elinizde bir fotoğraf makinesi varsa -ki olmadığını düşünmek bile istemiyorum- aşağı inişiniz saatleri bulabilir.
Şu dijital fotoğraf makinele-rini icad edenlere nasıl dua etsem bilmem ki.. Yüzlerce fotoğrafı başka türlü nasıl çekebilirdim ki yoksa.. Şimdi Osum Nehri’ne bakan şu kafe-teryada bir yorgunluk kahvesine ne dersiniz.!
Bitmedi henüz Berat.. Yedi kemerli tarihi taş köprüden geçerek bu kez hristiyanların yaşadığı kiliselerle dolu karşı mahalleye geçin.. Size bahsetmeyi unuttum tabii.. Geldiğiniz, Kale’nin eteklerindeki yerleşim alanı, Müslüman mahallesi idi. Bütün Balkan şehirlerinde olduğu gibi.. İki kesimi Osum Nehri ayırıyor burada da.. Kat kat, sıra sıra evler.. Hiçbir ev diğer evin pen-ceresini kapatmıyor.. Modern yaşamda gûyâ bizler için inşa edilen ve insanı bir ömür boyu komşunun duvarını seyretmeye mahkûm eden mimari anlayış yanında ne kadar büyük bir incelik.. Onun için bu kente; “Bin Pencereli Şehir” adını vermişler.. Ne de güzel demişler.. Dağın bir yamacındaki bütün evlerin pencereleri, karşı mahallenin bütün pencerelerini görebiliyor..
Bu mahalleyi de doğu istikametinde geçer-seniz yine Osum nehri üzerinde bir asma köprü bekliyor sizi.. İstanbul Boğazı üzerindeki Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün bir maketi.. Sadece yayalar için.. Şimdi sizi karşı tarafta mahzun bir Osmanlı eseri bek-liyor olmalı.. Adı da çok ilginç.. Bekârlar Camii.. Süley-man Paşa Camii olarak da bilinen süsleme harikası bu eser, yaklaşık 200 yıl önce, şu anda bulunduğu Berat’ın eski semtlerinden Kazancılar çarşısı içinde inşa edilmiş.. Ne yazık ki bu güzel cami şu anda ibadete kapalı.. Bu caminin önünden güneye doğru giderseniz modern Berat’ı geçer-siniz, ardından Vlora ya da diğer ismiyle Avlonya’ya, sonra meşhur Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın şehri Tepedelen’e, oradan da müze şehir Ergiri Kasrı’na ulaşırsınız.. Bu seyahatte onları göremedik ne yazık ki.. Bu demektir ki bize bir Arnavutluk seyahati daha göründü.. Daha bitmeden..!
Ah Berat Ah..! Ben seni zaten daha görmeden sevmiştim inan ki.. Bunu sen de biliyorsun..! Senden nasıl ayrılırım diye düşünürken, bir gece yarısı terk ediyorum işte seni.. Senden ayrılışım ancak böyle olabilirdi..! Yüzünü görmeden.. Sen de hoşça kal sevgili Berat Bir gün sana döneceğim bekle beni..!

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*