Çingeneler veya kendilerine verdikleri isimle Romanlar, Hindistan’ın Pencap-Sind nehir havzası boyunca Pakistan ve Afganistan’ın da içinde bulun-duğu bölgelerden İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılmış Hint-Avrupa kökenli halkın adıdır. Romanların Hindistan’dan en erken olarak M.S. V. yüzyılda çıktıkları tahmin edilmektedir ki bu ilk göçler Akhunların /Eftalitlerin bölgeye gelişi ve Hindistan topraklarını işgali ile ilgilendirilmektedir. Ancak büyük göç dalgalarının IX-XI nci yüzyıllar arasında gerçekleştiği bilinmektedir.
Bu dönemlerde çeşitli dalgalar halinde Anayurtla-rından ayrılan Romanlar, iki kola ayrılarak yeryüzüne dağılmışlardır. Birinci kolun; İran ve Suriye topraklarını aşarak Mısır’a yerleştiklerini, daha sonra da buradan kopan bazı kolların deniz yoluyla İspanya ve Portekiz’e gittikleri kabul edilmektedir. İkinci kolun ise; Hazar denizinin kuzeyinden Karadeniz’in kuzeyini takip ederek, Bal-kanlar’a oradan da Avrupa’ya geldikleri anlaşılmaktadır.
Batıya gidenlerin bir kısmını oluşturan Romlar Bizans topraklarında kaldılar, bir kısmı Sintiler ve Manuşlar adı ile Germen topraklarına yerleştiler, Gitanlar ise İspan-ya ve Portekiz coğrafyasına giderek burada hayat sürdüler. İran ve Anadolu coğrafyasına yerleşenler ise, burada Lom, Dom ve Rom adları ile yaşadı-lar. Rom adını taşıyanlar, uzun süre Bizans toprakların-da küçük Asya denilen Anado-lu topraklarında ve Balkanlar-da iskân edildiler.
Bu göç dalgasının dı-şında Türklerle birlikte Ana-dolu coğrafyasına ve buradan hareketle de Trakya ve Bal-kanlara yerleşen Romanlar da mevcuttur. Bunların bir kısmı Selçuklu Türkleri döneminde Oğuzlarla beraber Anadolu’da yerleşerek Müslüman Roman-ların ilk nüvesini oluşturanlardır. Bu dönemde Anadolu’da yaşayan diğer Romanlardan da Müslüman olanlar mevcuttur. Orta Çağ kronikçilerinin verdiği bilgilere göre Anadolu Romanları, Timur’un istilası sırasında Asya’dan Avrupa’ya geçmeye başlamışlardır. Bu iddiaya katılmakla birlikte özellikle Müslüman Romanların Rumeli toprakla-rına geçişi ve iskân edilmeleri Osmanlıların Balkanlardaki fetihleri ve iskân politikaları ile ilgilidir denilebilir. Çok sayıda Roman Osmanlı fetihleri döneminde ya doğrudan akıncı birlikleri ile beraber orduya hizmet veren zanaat-kârlar olarak ya da bu akınlar sonrasında bölgeye gelen halkın içinde Balkanlara geldiler. Bunların bir kısmı Os-manlılar ile beraber Avrupa içlerine kadar gittiyse de önemli kısmı Trakya ve Balkan topraklarında kalarak ya yerleşik hayata geçtiler ya da eskiden olduğu gibi göçebe olarak yaşadılar. Böylece Romanlar, Türk toplulukları ile beraber yeni fethedilen yerlerde Müslüman nüfusun çoğalmasına katkı sağlamış oldular.
Beş yüz yıldan fazla bir süre bu bölgenin kültürel ve tarihsel gelişimine damgasını vuran Osmanlı İmpara-torluğu’nun Romanları bu şekilde Rumeli’de yerleştirme-sinden dolayı Trakya ve Balkanlar, Romanların Hindis-tan’dan sonra ikinci vatanları olarak kabul edilmektedir. Günümüz itibarı ile Türkiye Trakyası da dahil olmak üzere Balkanlarda 4-4,5 milyon Roman yaşadığı tahmin edilmektedir. Balkan Romanları, Trakya’da yerleşenler hariç genelde üç dil (Slavca, Türkçe ve Romanes) üzerinden birbirleri ile anlaşabilirler. Trakya Romanları Türkçe konuşmaktadırlar. Romanes dilini bir kısım yaşlılar biliyor olsa da kendi aralarında dahi pek konuşmamak-tadırlar. Gençler arasında bu dili bilen yok denecek kadar azdır.
Balkan Romanları genelde şehir ve kasabalarda yaşamaktadır. Köylerde ikamet edenlerin sayıları azdır. Balkan ülkelerindeki Roman nüfusunu tespit etmek hayli zordur. Resmi veriler ile Avrupa Konseyi ve Roman Sivil Toplum Kuruluşlarının verdiği rakamlar arasında önemli farklılıklar görülmektedir. Bununla beraber, Türkiye hariç tutulursa Balkan ülkelerinde 4 milyon civarında Roman yaşadığı tahmin edilmektedir.
19. ve 20. yüzyılda Balkanlarda yaşanan isyanlar ve savaşlar diğer unsurları olduğu gibi Romanları da olumsuz olarak etkilemiştir. Romanların Balkan toprakla-rındaki tarihleri bu bölgedeki savaşlarla birlikte çok daha sancılı hale gelmiştir. Her iki dünya savaşı esnasında Romanlar, Avrupa’da ve Balkanlarda daha huzurlu yerler arayışı ile yurtlarını terk ederek göçler yaşadılar. Bu göçler çeşitli yoklukları ve acıları da beraberinde getirdi. Özel-likle de II. Dünya Savaşı sırasında Nazi kamplarında 600.000 Romanın katledilmesi Romanların kültürel belleğinde silinmeyecek drama sebep olmuştur.
II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da ve Balkan-larda yeni bir dünya kuruldu ve Romanlar da bu dünyanın içinde yerini aldılar. Balkan coğrafyası rejim değişikliği ve iki kutuplu dünya düzeninin çekişme bölgesinde kaldı. Bu dönemde devletlerin Romanlara yönelik politikalarına baktığımızda Romanların durumlarında önemli bir olumlu değişme olmadığı gözlenmektedir.
Doğu Bloku ve Sovyetler etkisinde komünist rejimin sağladığı eğitim, sağlık haklarıyla eşit ama kimlikleriyle yok sayılmışlar, üstelik zorunlu yerleşim politikaları ve iş yaşamları arasında toplumsal olarak büyük çelişkiler yaşamışlardır.
Sovyetlerin dağılma sürecinde Balkanlarda da önemli siyasi ve sosyal değişiklikler olmuş, bu değişim süreci tabiatıyla Romanları da etkilemiştir. Özellikle dağılan Yugoslavya ülkeleri arasında yaşanan iç savaş esnasında binlerce Roman daha güvenli yerler arayışı ile başta Almanya, Fransa ve Avusturya olmak üzere AB üyesi ülkelere göç etmiştir. Aynı durum ekonomik kriz dolayısı ile Doğu Avrupa ülkelerinden de gerçekleşmiştir.
Günümüzde Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerinin bir kısmının Avrupa Birliği üyesi haline gelmesiyle buralarda yaşayan Roman vatandaşları AB vatandaşı olmuş ve hukukundan faydalanma hakkı elde etmiştir. Böylece bu devletler, Romanların sorunlarına yönelik çeşitli düzenlemelere gitmiş, bu düzenlemelerin motivas-yon kaynağını ekonomik katılımda düşüklük, suç oranında artış, okuma-yazma oranında düşüş ve devlete bağımlı yaşama güdüsü oluşturmuştur. Ancak yapılan düzenleme-lerde iki temel hedef olan istihdamın sağlanmaması ve eğitimsizliğin giderilememesi uygulamaların geniş bir asimilasyon politikası olarak değerlendirilmesine yol açmıştır.
Bütün bu iyileştirme programlarına rağmen bazı Balkan ülkelerinde gerçek-leştirilen sosyal araştırmalarda Romanların yaşadıkları ma-halleler ile diğer mahalleler arasında duvarlar örüldüğü, Roman çocuklarının ise eğitim alanında ayrımcılığa maruz kaldıkları raporlanmıştır. Bir-çok Balkan ülkesinde Roman kadınlarının kendi izinleri dışında kısırlaştırıldıkları is-patlanmış ve raporlanmıştır. Ayrıca Roman kökenli va-tandaşların kendi kültürlerine ait olan kılık-kıyafetlerinden ve kültürlerini yaşama biçimlerinden dolayı sosyal yaşamda ayrımcılığa tabi tutulmaya devam edilmektedir.
Balkan Romanlarının önemli bir kısmı Müslümandır. Müslüman Romanların bir kısmı tarihi Osmanlı kentlerinde eski mahallelerde diğer Müslüman topluluklarla beraber yaşamaktadırlar.
Köy ve kasabalardan zamanla büyük kentlere göç edenler ise (bunların bir kısmı da göçerlikten yerleşik hayata geçenler olup) şehirlerin mücavir alanlarında yeni kurulan mahallelerde iskân edilmişlerdir. Müslüman Romanlar, bu şekilde toplu olarak yaşadıkları yerlerde din-lerini ve kültürlerini daha rahat bir şekilde sürdürebilmek-tedirler.
Daha ziyade tek veya iki katlı bahçeli evlerde yaşa-maktadırlar. Müslüman Balkan Romanlarının büyük çoğunluğu Türkçe konuşmakta ve kendi aralarında Türkçe üzerinden anlaşmaktadırlar. Eğitimlerini o ülke dili üzerinden sürdürmekle beraber, ibadetlerini Türkçe gerçekleştirmektedirler.
Bir yanıt bırakın